| |
|
|
"Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında"
Bazen bir özlü cümle ne kadar çok şey ifade edebiliyor. Bizim mesleğin soluklu maraton koşucusu İlhan Selçuk, pazar günü Cumhuriyet'te Bertrand Russel'ın böyle bir cümlesini almıştı yazısına: - Güneş bize mekân içinde, Napolyon ise zaman içinde uzaktır... Russel'ın o cümlesi sayısız çağrışımlar yarattı beynimde. Aslında bir saniye geride kalan her olayın, o olayı yaşayan insanlara Napolyon kadar uzakta kaldığını düşündüm. Hiç bitmeyecek sandığınız okul yıllarında birbiri ardınca üzerinize gelen sınavları hatırlayın. Sınav önünüzdeyse, zaman ne kadar ağırlıklı çöker sırtınıza. Ama o sınava girip çıktıktan bir saniye sonra, ölçülemeyecek kadar uzaklaşmıştır yaşamınızdan. Sınavın sonuçları belki bütün yaşamınızı etkileyecektir. Ama artık yaşamınızda sınav Chagall'ın "Zaman kıyısı olmayan bir nehirdir" tablosundaki gibi uzaklaşıp gitmiştir. Zamanı ölçmek konusu beni hep ilgilendirdi. Herhalde bu nedenle saatleri severim. Bu kadar soyut bir olguyu böylesine somut hale saatlerden başka hangi aygıt dönüştürebiliyor. Tabii bir de takvimler var bunu başarabilen. Beni en fazla şaşırtan takvimlerden biri "Saatli Maarif Takvimi" dir. Dedem her sabah bir yaprak kopartır ve o gün hangi rüzgârların eseceğini, hangi fırtınaların yaşanacağını o takvim yaprağını okuyarak anlardı. Saatli Maarif Takvimi, zamanın bir tekrardan ibaret olduğunu adeta kanıtlardı. Şimdi insanlar o günün hava durumunu, televizyon haberleri öncesinde yayınlanan meteoroloji raporlarını izleyerek anlamaya çalışıyor. Acaba bu hava durumu programları banda alınsa ve her yıl aynı güne gelen program Saatli Maarif Takvimi'ndeki gibi tekrar tekrar yayınlansa, doğru sonuç alınmaz mı? Takvimlerdeki tatil günleri de ilgi çekicidir. Benim okul yıllarımda cumartesiler yarım gün tatildi. Öğleye kadar ders yapar, sonra bayrak töreninde İstiklal Marşı söyleyip dağılırdık. Cumartesinin ne zaman tam gün tatil olduğunu bir türlü hatırlayamadım. Allah razı olsun internetten ve Google'dan. İslam Ansiklopedisi'ndeki "Miladi Takvim" maddesinde Naci Yengin tarafından derlenen bilgilere anında ulaştım. Cumartesiler ilk kez yarım gün olarak 1935'te tatil kabul edilmiş. 1974'te de cumartesi tam gün tatil olmuş. İçinizde hatırlayan var mı ilk kez cumartesi günü hiç okula gitmediğini? Bunu bile hatırlayamadıysanız, kullandığımız "Miladi Takvim"in başlangıcını nereden hatırlayacaksınız ki? Miladi takvimin ilk şekli olan Jülyen takvimi, M.Ö. 46 yılında Roma'nın kuruluşunun 708. yıldönümünde, İskenderiye'de yaşayan astronomi bilgini Sosigenes'in tavsiyesi üzerine Roma İmparatoru Sezar tarafından yapılmış. Ama bu takvim reformu sırasında rahipler tarih ve günleri kendi çıkarlarına göre değiştirince ortaya çıkan düzensizliğe Sezar müdahale edip yılbaşı gününü 1 Mart'tan 1 Ocak tarihine çevirmiş. Ama hesaplar sonunda bu takvimin, 1500 yıl kullanıldıktan sonra, güneş yılından 10 gün geri kaldığı anlaşılmış. Papa 13'üncü Gregorius 1582 yılında bu durumu düzeltmeye karar vermiş. İşte bu düzenlemeyi kurumsallaştıran Papa'nın ismine atfen, bu takvime Gregorien (MiladTakvimi denilmiş.. Ayrıca her yıl, ilkbahar, yaz, sonbahar, kış olmak üzere dört mevsime bu dönemde ayrılmış. Gregorien takviminde yılbaşının 1 Ocak tarihi olarak kabul edilmesi ise 1752 yılında gerçekleşmiş. İşte durum böyle. Zamana ne hakim olmak, ne de durdurmak mümkün. Ama zamanı numaralamak, isimlendirmek, bazı günleri tatil ilan etmek imkansız değil. İlhan Selçuk'un alıntı yaptığı bir Russel cümlesi beni zaman içinde böyle dolaştırdı.
|