| |
|
|
"Can sıkıntısı krizi" hızla tırmanıyor
Koalisyonlarla yaşamaya alışmış ve her an koalisyon içi kavgaya dayalı olarak ya siyasi ya da ekonomik kriz bekleyen bir toplum için, içinde bulunduğumuz "Hareketsizlik" gerçekten can sıkıcı olmaya başladı. Hâlâ neden Tayip Erdoğan'la Abdullah Gül kavga etmediler, anlamak mümkün değil. Veya neden Turizm Bakanı Koç uyurken, içinde bulunduğu AK Parti ve Hükümet hakkında hiç kötü şeyler sayıklamıyor? İhracatın düşmemesi, enflasyonun yükselmemesi, YTL'nin değer kaybetmemesi de, toplumdaki genel can sıkıntısını artırmakta. Yabancı sermayenin Türk ekonomisine güvenmesi de, Türk şirketlerinin değerlenmesi de, can sıkıntısına katkıda bulunan diğer gelişmeler arasında değil mi? Bütün ümitler, petrolün varil fiyatının 70 dolarlar düzeyinde kalmayıp, 700 dolarlar düzeyine tırmanmasına bağlanmış durumda. Ya da Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olan Fransız ve Alman politikacıların birleşerek, Papa Benediktus'tan "11'inci Haçlı Seferi" ni başlatması için çağrıda bulunmaları bu hareketsiz ortamı sona erdirebilir ve toplum böylece rahatlar. Toplumun can sıkıntısının artmasına dış ülkelerin yaptığı katkı da şaşırtıcı düzeylerde. Neden yabancı turistler hâlâ Türkiye'ye geliyor acaba? Antalya'ya bu yıl gelen 5 milyon yabancı turist ne demek istiyor ? Türkiye bir turizm ülkesi olup, bundan ille de kazanç mı sağlamalı? Aslında hareketsizlik sonucu patlayan "Can sıkıntısı krizi "nin baş sorumlusunun, Başbakan Erdoğan olduğunu görmezden gelemeyiz. Erdoğan neden Milli Görüş'e bir türlü dönmüyor? Neden AB'ye ve ABD'ye rest çekip "Bunlar zaten Batı Kulübü. Bunlar batıl görüşün ülkeleri" demiyor? Erdoğan'ın "Başörtüsü" konusunda kavga çıkartmaması da anlaşılır gibi değil. Neden Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında hiç kavga olmuyor? Birbirlerine fırlatacak bir Anayasa kitapçığı bulmak çok mu zor yani? Hele Erdoğan'ın "Aydınlar" la buluşup, sonra Diyarbakır'da "Kürt Sorunu" diye konuşma yapması olayı yok mu, insanı çileden çıkartmaya bu bile yeter. Bir başbakan kronik sorunlara çözüm üretmeye çalışır ve bu hem toplum hem de dünya tarafından algılanırsa, böyle davranışlar sonunda böyle can sıkıcı istikrar ortamlarına sebep olur. Kıbrıs'ta kısır döngüyü kırıp çözüm sürecini başlattıkları zaman da, aynı durum doğmamış mıydı zaten? AB'den tam üyelik için tarih almaları, bu hareketsiz ve can sıkıcı ortamın yoğunlaşmasına yeterli katkıyı sağlamamış mıydı? Politikacı toplumun nabzını tutmayı bilen bir mesleğin sahibi olmalıdır. Bunlar bu hareketsizlikten ötürü can sıkıntısı krizinin tırmandığını görmüyorlar mı hâlâ? Hiç olmazsa erken seçim kararı alamazlar mı? Erdoğan şimdiden cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklayamaz mı?
|