|
|
|
|
|
Ölüler ezilmişlerin intikamını alıyor
|
|
Deneyimli yönetmen bu kez de görkemli sahneleri, kanı donduran korku bölümleri sunmayı başarıyor. Ancak filmin diğerlerinden farkı bir mesajı olması.
1940 doğumlu yönetmen Romero'nun 1968 yapımı ilk filmi "Yürüyen Ölülerin Gecesi" ni bir başyapıt sayarım. Hatta "100 Yılın 100 Filmi" kitabıma almayı da ciddi ciddi düşünmüştüm. Hele o açılıştaki mezarlık sahnesinin tümü, her gördüğümde beni yine korkutur. Romero, bunu bir üçlemeye dönüştürdü ve daha sonra yine korku türünde farklı işler yaptı. Yıllar sonra yine "zombi" denen canlanmış ölülere dönüş yapması ilginç. Hikaye bu kez hemen başlıyor. Ölüler çoktan mezarlarından kalkmışlardır (üstelik öyle yapay bir takım sözüm ona bilimsel açıklamalar olmadan). Tüm Amerikan kasabalarında onlara karşı silahlı birliklerin savaşımı çoktan başlamıştır. Bizim dekorumuz ise, gökdelenine sığınmış, eğlence ve kumarın ayyuka çıktığı "günah şehri"ni tepeden yönetmekte olan nüfuzlu bay Kaufman'ın egemenliğindeki düşsel Fiddler's Green kasabasıdır.
YOKSULLAR ZENGİNLERE KARŞI Hikayeye bu direkt giriş, elbette daha iyi. Baştaki mavalları az dinlemedik!... Romero'nun çektiği onca küçük bütçeli filmden sonra, bu kez rahat bir bütçeye ve kimi star oyunculara kavuşması da iyi olmuş. Deneyimli korku ustası, böylece bizlere kimi görkemli dehşet sahneleri, kanı donduran korku bölümleri sunmayı başarıyor. Ancak bu filmin ötekilerden temel farkı, bir "mesaja" sahip olması. Aslında daha ilkinden başlayarak Romero'nun filmlerine hep bir mesaj yakıştırılmıştı. Ama o yıllar önce "Hiçbir filmimde mesaj vermedim" diye bunu yalanlamıştı. Ama herhalde eleştirmenlerin bu "mesaj merakı" onu etkilemiş olmalı. Bu kez mesaj açık. Hem de fazlasıyla... Bu tüketime ve eğlenceye boğulmuş, haz peşindeki toplum elbette ABD'dir. Kaufman bir tür Bush'tur: Kenti -dünyayı anlayınız- en iyi biçimde yönettiğine, insanlara ihtiyaçları olan her şeyi verdiğine inanan ve onlardan itaat bekleyen... "Ölüler" ise elbette tüm dışlanmışlardır, dünyanın tüm yoksullarıdır. Başlarındaki iri-yarı zenciyi Usame Bin Ladin olarak görenler de çıkacaktır!... Onlar, yukardakilerden yürüttükleri silahları kullanmayı öğrenerek güçlenecek ve büyük kenti son noktasına kadar ele geçirmeye sıvanacaklardır. Kemirdikleri ilk canlılar ise kumar oynayan veya seks yapan "günahkarlar" olacaktır. Aslında filmin alt metnine böyle bir anlam yüklemenin kötü yanı yok. Böylece film zenginleşmiş diyenler de olacaktır. Ne var ki özellikle finalde bu seçim Romero'yu çok zorlamış, belli. Çünkü önlerine geleni öldüren ve "zombi yapan" bu dehşet verici yaratıkları bir kez tüm ezilip dışlananlarla özdeş gösterirseniz, işin nereye varacağı belli olmaz. Nitekim "asıl çocuk" da filmin en zayıf yanı olan finalde, dirilen ölülere karşı hoşgörülü davranmaktan ve "bırakın gitsinler" demekten kendini alamıyor. Yani gitsinler ve günahkar veya masum, daha birçok cana kıysınlar!.. Bu tavır, hem filmi her korku filmine lazım olan gösterişli bir finalden yoksun kılıyor, hem de ahlaki açıdan tartışmalı konuma getiriyor. Kısacası, türün zirvesine yaklaşmışken, bu mesaj verme merakı filme zarar vermiş. Ama korku filmi sevenler yine de mutlaka görmeli.
ÖLÜLER ÜLKESİ ** (Land of the Dead) Yönetim ve senaryo: George Romero Görüntü: Miroslaw Baszak Müzik: Reinhold Hell, Johnny Klimek Oyuncular: Dennis Hopper, Simon Baker, Asia Argento, John Leguizamo, Eugene Clark, Jennifer Baxter Universal yapımı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|