|
|
|
|
Pornografinin batağındayız
Hasan Bülent Kahraman cinselliğe dayalı hayatı anlattı
Pornografi batağına saplandık
Hasan Bülent Kahraman "Cinsellik Görsellik Pornografi" adlı kitabında Türklerin gelişmiş toplumlardan çok daha fazla pornografiye maruz kaldığını söylüyor.
Hasan Bülent Kahraman'ın "Cinsellik Görsellik Pornografi" isimli son kitabı geçtiğimiz günlerde piyasaya çıktı. Kahraman, beden, cinsellik, moda, reklam gibi görsel dünyanın öğelerini cinsel ve görsel kuramın bir parçası olarak çözümleyip, nasıl pornografiye açıldığını anlatıyor. Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olan Hasan Bülent Kahraman'la kitabı üzerine konuştuk.
* Ne zamandır bu kitap üzerinde çalışıyorsunuz ve neyi amaçladınız? 1.5 yıl önce yazmaya başlamıştım. Bir reklam panosunda gördüğümüz yarı çıplak kadının içinde yer aldığı reklamla ne kastedildiğini ya da bir parçası olduğumuz modanın bildiğimiz anlamın dışında bize ne düşündürtmeye çalıştığını anlatmaya çalıştım. Görsellikten aldığımız hazzın neye tekabül ettiğini göstermeye çalıştım.
* Türkiye için düşünüldüğünde görsel haz ne kadar önemli? Türkiye sözel kültürünü tanımadan görsel kültüre sıçradı. Görsellikten bir türlü vazgeçmek istemeyişimizin altında onun yarattığı büyük bir cinsel haz yatıyor. Pornografi cinselliğin çok açık sergilenmesi, özü itibariyle görüntüyle ilgili. Bir şeyin ne zaman erotiklikten çıkıp pornografik olmaya başladığını sorduğumuz zaman işler karışıyor. Bunun koşulları var. En önemli yanı da maksimum görünürlük yaratmak. Basitleştirerek söylersek görüntü kirliği dediğimiz şeyin maksimum düzeye ulaşmasıdır. Pornografide hiçbir şey saklanmaz ve her şey olabildiğince sergilenir. Bu nesne ile özne arasındaki ilişkinin mesafesizleşmesidir. Halbuki erotik bir fotoğrafta daima bir mesafe vardır. İzleyeni pasif hale getirir pornografi. Bu cinsellikle de ilgili değil. Bana göre bir yemek yemek de pornografik olabilir, su içmek de öyle. Türkiye aslında muhafazakar olduğunu söylerken ve iddia ederken çok geniş bir biçimde pornografi batağına saplanmış ve bunu üreten bir toplumdur.
* Gelişmiş ülkelerden daha mı fazla saplanmış? Bence çok daha ileri seviyede. Bunun altında yatan başka bir şey var. Osmanlıcada kullandığımız bazı kelimeler vardı. Örneğin mahremiyet kelimesini ortadan kaldırdık, sadece çok geniş bir alanı kaplayan özel hayattan söz eder olduk. Halbuki kendimizi denetleyecek, kendimizi belli bir döngü içinde tutacak mahremiyet kavramını kaybettik. Böyle olunca da her şeyimizi ulu ortak etrafa saçmaya özen gösterir olduk.
* Kapitalizm, tüketim ve pornografi arasındaki bağ nedir? Kapitalizm arzuyu daima tahrik eder. Sizi bir tüketim unsuru haline getirirken sürekli olarak tüketmeniz gereken şeylere yönelik uyarır ve asla tatmin olmanıza izin vermez. Şu ayakkabıyı giydikten sonra ayakkabıyla ilgili bütün meselenizi halledeceksiniz demez. Ard arda ürünler sunar. Tüketim kültürü bir tahrik olma kültürüdür. 80'lerden beri çok bilinçli bir şekilde uyarılan bir kapitalist tüketim kültürü içinde yaşıyoruz. Bu da haz ve arzu arasında sıkışmamıza yol açar. Pornografinin en önemli dayanaklarından biri budur. Asla o hazzın bitmemesi bittikten sonra tekrar başlaması... Halbuki erotik olanda bir edebiyat bir sonsuzluk duygusu vardır. Toplumsal kültür alanındaki gelişmelerimizin ciddi biçimde bir pornografik boyut içerdiğini düşünüyorum.
* Bunun gelişmişlik düzeyiyle nasıl bir ilişkisi var? Kapitalizm düzeyi arttıkça işin bu yönü de gelişir. Türkiye'de 80'lerden sonra gelişme gösterdi. Batıda insanlar buna karşı bir filtre sistemi geliştirmişlerdir. Ama Türkiye'de 80'den bu yana geçen süreye bakarsak eleştirel düşünme olanaklarının, sınama kavramının, sorgulama yetisinin budandığını görüyoruz. Türkiye kapitalizmle kendine yöneltilen bu saldırılara karşı filtre oluşturamıyor, bu yetisini yitirdi.
* Özel hayat kavramının olmayışında basının bir rolü olduğuna inanıyor musunuz? Bence basın ikili bir işleve sahip. Türkiye'de basın sayfalara göre klasifiye edilmiş durumda. 3. sayfa ya da arka sayfa güzeli var mesela. Basın kapitalizmin bunu kendisi için hazırladığı verimli bir imkan olarak görüp tahrik etti. Bugün vardığımız noktaya gelmemize katkı sağladı. Ben bu katkının olumsuz olduğunu düşünüyorum. Basın, televizyonun etkinliğinden korkarak kendisini sözel alandan çıkarıp görsel alana dönüştürdü. İnsanların eleştirel düşünce geliştirme olanaklarını elinden aldı. Hatta kendisini budamaya başladı. Basının televizyonla rekabet edebilmesinin en etkili yolu kendisine ait alana çekilmek yani sözel bir olgu olarak devam etmektir. Böylece Türkiye'nin yeni bir bilinç geliştirmesine büyük katkı sağlar.
* Tam anlamıyla cinsel bombardımana tutulmuş durumdayız. Bunu özellikle reklamlarda çok görüyoruz.... Cinsellik her yerde artık. Doğal bir şey değil bu. Bu bir tür beyin yıkama ve enjeksiyon. Bunun dozu daha da artacak. 21. yüzyıla doğru neredeyse bir bardak suyu bile cinsellik olmadan içemeyeceğiz.
* Genelde tutucu bir toplum olarak biliniriz. Ama siz tersini söylüyorsunuz? Evet. Türkiye bu konuda sicili karanlık bir toplum. Türkiye açık alanda çok muhafazakar. Buna karşı Anadolu'da yaşayan insan cinsellik konusunda ciddi bir iki yüzlülük içeriyor. Türkiye toplumu cinselliği kapalı kapılar ardında yaşayan, görünürde muhafazakar olduğunu söyleyen ama özünde ciddi bir ikiyüzlülüğe kendini mahkum eden bir toplum.
* Beden ve cinsellik sanatçıların üzerinde çokça düşündüğü bir konu... Bunun en önemli nedeni 70'lerden itibaren patlayan feminizm. Bedenlerin modernite tarafından erkeklerin egemen olduğu rejimlerde şiddetli bir kontrol altında tutulduğu iddia edildi ve bunu yıkmak için çok güçlü çalışmalar yapıldı. Sanatsal, siyasal, kültürel düzeylerde irdelendi. Oradan başlayarak beden meselesi sosyal teorinin önemli bir maddesi oldu. Beden meselesi son 20 yılın en çok tartışılan konusu oldu sanatta.
* Sansür ile cinsellik arasındaki ilişki nedir? Sansür cinselliğin eksik algılanmasıdır. Çocuklar için yapılan bazı düzenlemelerin dışında benim adıma bir üst düzeyin benim ahlakımı tayin etmesi denetlemesidir. Sansür edilen cinsellik hiçbir zaman kendi iç öğelerini taşımaz. Daima önceden tasarlanmış bir disiplin kavramı içindedir.
Aynur Erdem
|
|
|
|
|
|
|
|
|