Çin'de döviz kuru operasyonuna gerek var mıydı?
Çin yıllardır uyguladığı döviz kuru rejimini geçen hafta sonu değiştirdi. Parası, Renminbi (RMB), ABD dolarına bağlıydı. yüzde 2 revalüe edilerek, sepete bağlandı. Değerinin her akşam Merkez Bankası'nca belirleneceği açıklandı. Bir kez daha tekralamalıyız ki Çin, son yirmi yılda 1.3 milyar insanı açlık ve yoksulluk sınırlarından çıkarıp, kişi başına gelirlerini 1000 dolara ulaştırarak bir mucizeyi gerçekleştirdi. Bu, dünyada eşine ender rastlanan bir olay. Kimseye avuç açmadan, en ufak bir talepte bulunmadan, yalnız çalışma gücüne dayanarak, Avrupa Birliği ve ABD'nin 4-5 misli fazla nüfusa sahip bir ülkeyi, dünya devi haline getirmek kolay bir iş değil .
Başarılı döviz kuru rejimi Elde edilen bu başarıda kuşkusuz, uygulanan makroekonomik politikalar ve döviz kuru rejiminin önemli katkısı var . Çin, döviz kuru rejimini seçerken istikrarı temel hedef aldı . Parasını ABD dolarına bağladı. Sistemi değiştirmeyeceğini dünyaya ilan etti. 90'lı yıllarda kapısını sadece yabancı sermayeye araladı. Bu yolla 600 milyar doları aşan ve borca dayanmayan bir dış kaynak sağladı. Büyümesini yüzde 10'lara çıkardı. İnanılmayacak boyutlarda istihdam sağladı . Bu arada uluslararası makroekonomi teorisinde " olanaksız üçlü" diye tanımlanan soruna da çare buldu. Olanaksız üçlü ( impossible trilemma) teoremi, ödemeler dengesinin sermaye hareketlerinin, döviz kurunun ve faiz oranlarının hep birlikte kontrol edilemeyeceği gerçeğini vurgular . Ancak "ikisi kontrol edilebilir" der. Aksi halde sorunların oluşacağına işaret eder. 1990'lardan sonra ortaya çıkan sermaye hareketlerindeki liberalleşme "üçlünün" birisinin kontrolünü olanaksızlaştırdı. Kontrol için geriye faiz ve döviz kuru kaldı. Bunun üzerine gelişen piyasalara sahip bir çok ülke, kontrol noktasını ya bağımsız para politikası yardımıyla faiz oranları, ya da istikrarlı döviz kurları üzerinde yoğunlaştırdı. Çin, seçimini istikrarlı döviz kuru yönünde kullandı . Ancak buradaki ilginç nokta, Çin yetkililerin 1990'lı yılların ortalarına kadar sermaye hareketlerinde liberalleşmeye izin vermeyip, uluslararası sermayenin her türünü kontrol altında tutmalarıydı. Bunun sonucu, Çin Merkez Bankası'na kısmi bir bağımsızlık tanımışlardı. 1990'lı yılların sonlarına doğru ise başta yabancı sermaye olmak üzere, sermaye hareketlerinde kısıtlı bir liberalleşme olanağı sağlandı. Bunun üzerine, Merkez Bankası'nın bağımsızlığı tekrardan geri alındı. Faizin işlevi ise sistemde çok düşük düzeylerde kaldı .
Sabit kur rejimi değil Çin, parasını ABD dolarına bağlamakla ekonomisinde yıllarca istikrar sağladı. Hem içte hem de dışta bekleyişleri yönlendirdi . Sistem sabit kur rejimi değildi . Dolara bağlıydı. Uluslararası düzeyde dolar nereye giderse onunla birlikte hareket ediyordu. Bu tür bir döviz kuru rejiminin başarılı olmasının temel şartı, sizin makroekonomik göstergelerinizin, paranızı bağladığınız ülkeninkinden daha iyi olmasıdır. O zaman siz kazançlı çıkarsınız. Büyümeniz ve istihdamınız artar. İstikrarı sağlarsınız. Paranızın değer kazanması ve kaybetmesi tamamen bağlandığınız ülkenin ekonomik performansına bağlı olur. Çin bu konuda da başarılı oldu . ABD ekonomisinden daha iyi sonuçlar elde etti. Bütçesi açık vermedi. Ödemeler dengesinin cari işlemler açığı, dengesini bozmadı. Tasarruf oranı yüzde 40'ları geçti. Giren yabancı sermaye ile yarattığı iş olanakları ABD'den fazlaydı. Bütün bu faktörler büyümenin sürdürülebilir bir biçimde yüksek oranlarda artmasına neden oldu . Böyle başarılı çalışan bir döviz kuru rejimi sonunda değiştirildi. Kanımca, buna hiç gerek yoktu. Sistem kendi başarısını ispat etmişti. Ancak Çinli yetkililer, başta ABD Senatosu'ndan gelen baskılar sonucu bu operasyonu yapmak zorunda kaldılar. Sonuçları ne olur ve Çin nereye yönelir sorularına yarın eğileceğim.
|