Kestirmecilik
Dünyada ve Türkiye'de yaşananları çok dikkatli bir şekilde değerlendirmek gereken bir dönemdeyiz. Teşhisleri yaparken takıntılardan uzaklaşmak önem taşıyor. Terör konusunu tartışırken anlama ile mazeret bulma arasındaki çizgiye dikkat edilmesi, olguları yansıtmayan ezberci yorumlardan kaçınılması gerekiyor. Zira kim ne derse desin, ulus aşırı terör bugünün dünyasının bir gerçeği ve öyle kalmayı sürdürecek. Dahası, bununla mücadelede özgürlük alanlarının daralması, demokrasilerin zedelenmesi ihtimali giderek büyüyor. 11 Eylül eylemleri devlet dışı bir örgütün (aslında feci hedefleri olan bir sivil toplum örgütünün) tüm devletler sistemine, o sistemin en güçlü ülkesine vurarak saldırısıydı. Buna karşılık olarak, devletler sistemi çok net ve sert bir tepki verdi. Soğuk Savaş'ın ardından gelen dönemde, devletlerden sivil toplum örgütlerine kaymış hareket alanları daraltıldı. Devletlerin finansal akışlar, bireysel hareketlilikler, bilgi akışı üzerindeki denetimleri arttı. Demokratik ülkelerin birçoğunda da, toplum lehine genişlemiş özgürlük alanlarında daralmaya, bireysel hak ve özgürlüklerin kullanımında kısıtlamalara gidildi. Yani hem devletler sistemi kendi dışındaki oyuncuların uluslararası siyasete katkılarını ve katılımlarını bir ölçüde kısıtladı, hem de devletlerin toplum karşısındaki güçleri ve denetimleri arttı. Londra'daki eylemlerin ardından bu türden eğilimlerin güçleneceğine şüphe yok. Üstelik de can derdine düşmüş insanların özgürlüklerine yönelik kısıtlamalara pek de itiraz etmeyecekleri anlaşılıyor. Nitekim, ilk gündeme geldiklerinde kıyametin kopmasına yol açan kapalı devre televizyon kameralarına, son olaylarda sağladıkları yarar ortaya çıktıktan sonra artık laf edene pek rastlanmıyor.
Teröristler neden Iraklı değil? Bu eğilimin geçici olmasını sağlamak için, öncelikle ulus ötesi terörizm diye özerk bir olgunun varlığını kabul etmek lazım. Irak'taki savaşın ve işgalin haksızlığı ve bu ülkede işgalci güçlerin sorumlusu olduğu kötülükler Bali, İstanbul, Cerbe adası, Madrid, Londra ve başka yerlerdeki şiddeti mazur göstermiyor. Kaldı ki 11 Eylül saldırıları Irak'tan önce gerçekleştirildi. Fransız bilimadamı Olivier Roy'un yazdığı gibi "Afganistan, Irak ve Filistin çatışmaları radikalleşmenin sebebi ise, o halde teröristler arasında neden hiç Afgan, Iraklı ya da Filistinli yok?" Buna ek olarak şu soruyu da sormak mümkün: Amerikan şiddetini tüm boyutlarıyla yaşayan, iki milyon insanını kaybeden Vietnam'dan neden bu türden bir terörist örgüt çıkmadı? 11 Eylül saldırıları Ortadoğu'da köklü bir dönüşüm, hatta devrim isteyen bir örgütün eylemiydi. El Kaide'nin kurucuları ve liderleri, ABD'nin (Batı'nın) kültürel hegemonyasına karşı küresel bir savaş açmışlardı. Roy'a göre, İslam'ı yeniden keşfeden ya da ihtida edenlerden oluşan "batı merkezli İslamcı teröristler, Müslüman cemaatin öncü militanları değil, kaybolmuş bir nesildendirler... küresel ümmet vizyonları da onları bu hale getiren kürselleşmenin hem bir aynası hem de ona yönelik bir intikam şekli". Dünyada kabul edilemeyecek ölçüde adaletsizlik ve eşitsizlik var. Bunlarla mücadele etmenin de meşakkatli ve uzun zaman alacak siyasi yöntemleri bulunuyor. Şiddetin kestirmeciliğiyse yalnızca insanlığı bu hedefe ulaşmaktan alıkoyuyor. Bu toprakların yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından birisi, daha henüz genç sayılacak bir yaşta vefat etti. İstanbullu Stefanos Yerasimos, arkasında başta Azgelişmişlik Sürecinde Türkiye adlı şaheseri olmak üzere Türkiye'deki düşünce hayatına büyük katkılar yapan eserler bıraktı. Hatırasını rahmet ve saygıyla anıyor, eşine başsağlığı diliyorum.
|