| |
|
|
Global terörizmin ideolojik boyutu nedir?
Bir anda her şeyin tadı nasıl kaçıveriyor. Londra'dan söz etmek istiyorum. Her milletten, her dinden insanın rengârenk bir ahenk oluşturdukları o görkemli kentin ağzının tadı kaçıverdi. Nüfusu 7.2 milyon olan Londra'nın dinsel dökümü vardı The Wall Street Journal'da. Buna göre Londralılar inançlarına göre şu oranlarla ifade ediliyormuş: Hıristiyanlar yüzde 58.2 Dinsizler yüzde 15.8 Dinini açıklamayanlar yüzde 8.7 Müslümanlar yüzde 8.5 Hindular yüzde 4.1 Yahudiler yüzde 2.1 Sihler yüzde 1.5 Budistler yüzde 0.8 Diğerleri yüzde 0.5. Bu mozaiği büyük bir başarıyla yüz yıldır taşıyan İngilizler son bombalı saldırılar ertesinde, Müslüman İngiliz vatandaşlarına kuşkuyla bakmaya başladılar. Bir dönemde petrol zengini Araplar Londra'nın en pahalı taşınmazlarını aralıksız biçimde satın alır ve emlak fiyatları artarken, İngilizler başkentlerinin "Londonistan" olması ile övünürlerdi. Bugün ise, kuşku ve hatta düşmanlıkla bakıyorlar Orta ve Uzakdoğulu İngiliz vatandaşlarına. Bazı kentlerde Müslümanların dövüldüğü, camilere tecavüz edildiği haberleri geliyor. İngiltere'de doğan ve İngiliz okullarında okumuş insanların, El Kaide kamplarında terörizm eğitimi görmelerini anlayamıyorlar. Geçenlerde bir yorum dinledim. 11 Eylül ve sonrasındaki terörist eylemlere katılanların yüksek eğitimli ve varlıklı aile çocukları oldukları hatırlatıldıktan sonra, şu yorum seslendiriliyordu: - Şu andaki global terörizmin sebebi, ne yoksulluk, ne de sosyal adaletsizliktir. Bu ideolojik bir saldırıdır. Aslında bir noktaya kadar doğru bir yorum olabilir bu. Bütün mesele, bu ideoloji öğesinin içindeki din unsurunun nasıl soyutlanacağı noktasında kilitleniyor. Çünkü olayı sadece "İslami Terörizm" formülasyonu içinde anlamaya çalıştığınız takdirde, Türkiye, Endonezya, Suudi Arabistan, Mısır, Fas, Pakistan gibi hem nüfusunun tamama yakını Müslüman olan, hem de Müslüman yöneticiler tarafından idare edilen ülkelerde yer alan terör eylemlerini izah edemezsiniz. Yani bu eylemlerin gerekçesi "Din elden gidiyor" olamaz. Bunlar, din öğesinin sadece kullanıldığı ideolojik kökenli eylemlerdir. Bir dönemde de Marksist ideoloji Latin Amerika'dan Orta ve Uzakdoğu'ya, Afrika'ya kadar uzanan alandaki şiddet eylemlerinin görünen yüzü olmuştu. "Halkların özgürlüğü ve bağımsızlığı" sloganıyla yola çıkan eylemciler, ele geçirdikleri her ülkede birer despotik rejim kurdular. Şimdi de global terörizmin ideolojik tanımını, bu açıdan mutlaka yapmak durumundayız. Ve mesela Irak'taki direniş bir bağımsızlık hareketi mi, yoksa uluslararası terörizmin açtığı yeni bir cephe mi, anlamalıyız. Çünkü Irak'ta öldürülen Iraklı sivillerin sayısı 100 bini geçti. Buna karşı işgal kuvvetlerinin can kaybı 2000 değil. Özetle, dünyayı yeniden yorumlamamız gereken günleri yaşıyoruz.
|