| |
Huntington tuzağı
Bugüne kadar binlerce demeçte ve yorumda karşımıza çıkan bir varsayımı, Londra saldırılarına denk gelen günlerde ABD'nin en etkin üç gazetesinden biri olan Washington Post'ta da okuyunca doğrusu kanımız beynimize sıçradı. Şöyle deniyor çok bilmiş iki siyaset bilimcinin kaleme aldıkları yazıda: "Türkiye'nin dışlanması Avrupa'daki Müslüman nüfusun öfkesini ateşleyebilir." AB üyeliğimizin Avrupa açısından önemi ve 25'lere (ya da 2014 sonrasında kaç üyeye ulaşacaksa onların hepsine) katkısı üstüne yığınla gerekçe sıralanabilir. Avrupa'nın ihtiyaç duyduğu, yarın daha da şiddetle bel bağlayacağı genç nüfusundan ekonomisinin dinamizmine, yine Avrupa'nın "Ortak savunma politikası"nda başlıca sıkıntısı olan asker açığı sorununu çözebilecek ordusundan enerji kaynaklarına köprü konumuna, AB'nin yalnızca ABD ile değil yarının küresel güç adayları Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ile rekabet için de Türkiye'ye muhtaç olmasına kadar. Ancak özellikle son üç yıldır öne çıkan ve başta Erdoğan olmak üzere AK Parti iktidarı ağır toplarının söylemlerinde baş köşeye oturttukları bir gerekçe var ki, hiçbir zaman içimize sindiremedik. Dahası Türkiye'nin AB yoluna yerleştirilmiş saatli bomba olarak gördük.
Parça mıyız, yama mı? Dünyayı asimetrik savaş ile kendi perspektiflerine göre biçimlendirilmiş barış arasında sıkıştıran Bush yönetiminin desteğinin de beslendiği ana kaynak olan artık hepimizin ezberlediğibu gerekçe, Türkiye'nin AB üyeliğinin "Medeniyetler barışı"na hizmet edeceği söylemine dayanıyor. Son derece tehlikeli ve ters tepebilecek bir silah bu. Ya da "Medeniyetler çatışması" tezinin babası Samuel Huntington'un kaynattığı kazanın altına odun atmak gibi bir şey. Çünkü bu gerekçeyi tersinden okuduğunuzda, Türkiye üye olamazsa AB'nin "Medeniyetler Çatışması"nın savaş alanına dönüşebileceği şantajını içeriyor. Bir başka deyişle, Türkiye'ye kapı kapatılırsa AB ülkelerindeki Müslümanlar'ın veya en azından Türkler'in, kıtanın altını üstüne getirebilecekleri, El-Kaide'nin sapkın katilleri kadar tehlikeli olabilecekleri tehdidini taşıyor. Avrupa'daki 20 milyon Müslüman'a, vazgeçtik 4 milyona yakın Türk'e bundan büyük kötülük yapılabilir mi? Hem sonra Madrid ve Londra benzeri saldırılar sonrası güçlenen İslam karşıtlığı ortamında birileri bu tehdide "Hodri meydan" derse, hatta "hesaplaşma" çağrıları yaparsa, verecek yanıtınız olabilir mi?
Kapatın bu pencereyi Alın size Londra'daki bilanço ağırlaştıkça daha da keskinleşen yorumlardan iki örnek: "Bu vahşete kılıf aramayın. Gerçekler ortada: Dini fanatizmin beslediği bir kültür ve uygarlık sorunuyla karşı karşıyayız." (İspanyol "ABC" gazetesi.) "Bu teröristlerin geldiği ülkelerle aramızda tüm köprüleri yıkmalıyız." (İtalyan "Libero" gazetesi.) Özetle, AB sürecinde "dini pencereler"i kapatıp 2002 öncesinin sağlam gerekçelerini yeniden öne çıkarma zamanı geldi: Türkiye, AB'yi stratejik açıdan küresel boyuta taşır. AB'ye aldığından kat kat fazlasını verir. Yük değil, tam tersine itici güç olur. Ama Türkiye asla "Medeniyetler Çatışması"nı önleyecek hava yastığı işlevini göremez. Ne böyle bir misyonu olur, ne de bu tür bir senaryo korkusuyla verilecek rüşvetlere tenezzül eder. Tek cümleyle Türkiye, "Uygarlık Çatışması"nın önündeki set değil, "Uygarlıklar Beşiği"dir.
|