Bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkmak
Dün batan bankalarda ve bu bankalarla ilişkilerinden dolayı el konulan şirketlerde mağdur olan küçük hissedar sayısının 220 bin olduğunu belirtmiştik. Bu sayı da borsa yatırımcılarının yaklaşık dörtte birini oluşturuyor. Bankaların batışına yol açan hakim hissedar ile borsada hisse senedi alan küçük hissedar arasında herhangi bir ayrıma gidilmemesi, bu mağduriyetin ana nedeni. Yani batışa yol açan hakim hissedarla muğdur hissedar arasında cezai ve şahsi sorumluluk dışında herhangi bir ayrım yok. Mevzuat böyle, Tasarruf Mevdutı Sigorta Fonu da uygulamayı böyle yapıyor. O zaman sermaye piyasasında hangi şirkete nasıl güvenilecek? 1999'da batan Egebank'ın 2005 yılında Göltaş'ı vuracağını kim bilebilirdi ki? Bu konuda herhangi bir yatırımcı bilgilendirmesi, kamuoyunu aydınlatma nasıl yapılabilir? Zurnanın zırt dediği yer de burası.
Şirketler batmadı Bankalar batık, tamam ama iştiraklerinin büyük bölümü batık değil ki. Çalışıp kâr üretiyorlar. Satılıp Fon'a gelir sağlıyorlar. Buna karşılık mağdur olan 220 bin kişinin 42 bin 670'i doğrudan halka açık banka batışlarından, geriye kalan 174 bin 586 mağduriyet de Fon tarafından el konulan iştirak şirketlerinden oluşuyor. El konulmaların çoğunluk gerekçesi de banka alacağının Fon alacağına yani kamu alacağına dönüşmesi. Yoksa bankalarla birlikte bu şirketler batmadı. Bu şirketlere battıklarından değil Fon'un bankadan alacağını tahsil etmek amacıyla el konuluyor. Normalde hangi şirketin hangi bankayla nasıl bir ticari ilişkisi olduğunu küçük hissedarların bilmesi mümkün değil. Üstelik bu bilgiler kamuoyuna da açıklanmıyor. Bazısı bankacılık sırrı sayılıyor. O zaman küçük hissedar kararını nasıl verecek? Ne tür bir risk aldığını nasıl bilecek?
Büyüklere mahkumiyet Bu şartlarda yapılabilecek tek şey var. Tıpkı yabancı yatırımcıların yaptığı gibi, üç beş tane büyük sermaye grubu şirketlerine, bir kaç tane büyük banka hissesine ve bir kaç tane kamu şirketine yatırım yapmak. Yani borsadaki yatırımı 15-20, bilemediniz 30 hisse senedi ile sınırlandırmak. Yabancılar yanında yerli yatırımcılar da böyle davranırsa, İMKB'de geriye kalan 270 şirketin durumu ne olacak? Banka sektörünün sorunlarından kaynaklanan kamu alacağını tahsil ederken sermaye piyasasına darbe üstüne darbe vurulması, bu piyasanın sıkıştırılması, 20-30 hisse senedine mahkum edilmesi, normalde kamu çıkarı ile de bağdaşmıyor. Hele önümüzdeki çarşamba günü kuruluşu start alacak Gelişen İşletmeler Piyasaları'nı veya diğer adıyla KOBİ Borsası'nı bu anlayışla çalıştırmak, geliştirmek nasıl mümkün olacak? Sermaye piyasası bir yandan kamu alacaklarından dolayı büyük şirketlere mahkum edilirken, Gelişen İşletmeler Piyasaları adı altında kurulacak KOBİ Borsası'na müşteri olarak kim gelecek?
Haksızlığa devam Üstelik 5020 sayılı Kanunla getirilen, Uzan Yasası olarak da tanımlanan iştirakler veya bankayla ilişkisinden dolayı akrabaların varlıklarına da el koyma yetkisi ve 20 yıl geriye gitme gibi aşırı kısıtlar, Meclis'te görüşülmekte olan Bankalar Kanunu'nda kalıcı hale getiriliyor. 2003 sonuna kadar el konulan bankalara uygulanması ve geçici olması öngörülen Uzan maddeleri yeni tasarıda da aynen korundu ve kalıcı hale getirildi. Sermaye piyasasına yapılan haksızlıkların hiçbiri düzeltilmedi.
Faturası gelecekte 1999'da bankaların denetimi ve lisanslamasının Hazine bünyesinden ayrılmasından, Bankalar Kanunu değişikliğinden ve banka krizinden sonra sermaye piyasasının yüzü bir türlü gülmedi. Bir tarafı düzeltelim derken, nisbeten daha düzgün ve küçük olan diğer tarafı yıktığımızın farkına bir türlü varamadık. 90'lı yıllarda yaptığımız hataların bedellerini bugün hem bankacılıkta hem şirketler kesiminde hem de kamu kesimde ödüyoruz. Sermaye piyasasına bugün yaptığımız haksızlığın ve yerli yatırımcı tabanını genişletmemenin bedelinden de gelecekte kaçışımız olmayacak.
Sonuç "Hata yapmak kötüdür, ancak tekrarlanması daha da kötüdür" Japon Atasözü
|