Denizde karartı var!
Biz bir deniz ülkesiyken bilemedik kadrini kıymetini... Ne balıkla dost olduk, ne rüzgarla yoldaş... Ne dalgalarına vurduk kendimizi olmadık zamanlarda... Ne dalgalar bizi vurdu en çaresiz anlarda.... Asırlar geçti küs gibi yaşarken birbirimize... Çetin Altan çok söylemişti de yine de değişmedi bu tuhaf birlikteliğin kaderi: "Biz Türkler" demişti; "Sırtımızı dönüp otururuz en turkuaz kıyılarda!"
Oysa, memleketin şairleri, en güzel aşk şiirlerini bu sahillerden bakarak yazmışlardı. Lakin, şiirlerin ve şarkıların dizelerinde bile korktular kırlangıç fırtınalarından. Sakin koylarda demirlemeyi yeğlediler çoğunlukla. Denize dair en büyük çağrıları yakamozların bile kımıldamadığı koylara dairdi: "Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksin, geçmiş gecelerden biri durmakta derinde!" Oysa biraz daha açılsalar, aşkın bütün macerasının "fırtınalara açık denizlerde" yaşandığını bileceklerdi. Sakin körfezlerde sığınılacak limanlar sunan denizlerin; az biraz açıldıkça beklenmedik zamanda dalgalarıyla tekneleri inatla ve ölümüne salladığını göreceklerdi. Öyleyse... İhanet miydi denizin huyu? Kim demiş?
"Kim demiş 'çört vazmi', Hazer ölü bir göle benzer, Hazerde dost gezer eeyyy, düşman gezer! Yaman esiyor be karayel yaman! Sakın özünü Hazer'in hilesinden aman! Aman oyun oynamasın sana rüzgar!"
Nazım'ın anlattığı Hazer bir iç denizdir, ya da kocaman bir göl. Ne farkeder! Akdeniz, Karadeniz, Ege... Bilirsen huyunu, seversen denizi....O deniz ki ihanet etmez kimseye... Ne hilesi kalır sakınılacak, ne düşmanlığı... Ne de ihaneti! Bilirsen huyunu... Seversen denizi... Hele ki seversen!.. Düşmanlığından korkumuz, sevmediğimizdendir... Sandalyeye ters oturup sırtımızı dönmemizdendir asırlardır.. Bin yıllık küslüğümüzdendir. Birbirimize düşmanlıklarımızın nedeni gibi, her birimize ihanetlerimizin sebebi gibi! Durduk yerde ihanet etmez deniz kimseye... İnsana mahsustur sebebsiz kötülük... Bir gün bir yerde bir "reaktör" patlar... Bir gün bir yerde ölür bir deniz sevdalısı... Şarkıları asılı kalır mor köpüklü dalgalara... Bu en büyük ihaneti değil midir insanın insana?
Bugünler "Denizcilik Bayramı" günleridir... Bu akşam da biz Siyaset Meydanı'nda deniz tutkunlarıyla, ekmeğini dalgaların taşından çıkaran balıkçı dostlarla buluşacağız. Hani şu şairin şiirini bitirirken yazdığı gibi: "Aldırma anam ne çıkar, Ne çıkar kudurtsun karayel suları, Hazerde doğanın Hazer'dir mezarı!" diyenlerle... Lakin... O karşılıklı bir sevdanın hikayesidir ölümüne... Ama... Bizim sorumuzsa başkadır: Kim yükledi Karadeniz'in gökyüzüne ölüm bulutlarını? Kim görmezden geldi, bulutların karabasan gibi çöktüğünü üstümüze günlerce?
Denizleri konuşurken, denizlerin sevdalısını unutmak olur muydu? İnsanın insana ihanetinin son kurbanı; derin denizlerin yüreği Kazım Koyuncu, belki de ondandır söylemişti "Denizde Karartı Var!" çığlığını ölmeden hayli zaman önce: "Denizde kararti var bu gelen kayik midur Ben özledum yarumi ağlasam ayıp midur Oy dumanlar dumanlar hep dağlari sardunuz Yureğumun derdini bilseniz ağlardunuz Karardi Karadeniz taşti bu yana taşti Haber verun yarume gozlerum doldi taşti"
Biz denize ne küselim? Deniz bize "küse"dir...
|