|
|
|
|
Treni kaçırmayın!
Benim hiçbir uçak yolculuğumda, birisiyle arkadaş olmuşluğum, bırakın arkadaş olmayı, merhabalaşıp iki kelamdan fazla hasbıhal etmişliğim yoktur. Ne bileyim; denk gelmemiştir bana öyle aynı frekansta olabileceğim birisi pek. Ama bu sefer bir ilk oldu işte. New York'tan İstanbul'a doğru yol alacak uçağıma binip yerime geçince, elimdeki ufak bavulu üste yerleştirmekte pek bir zorlandım. Yanımda oturan bey gülerek "Eee öyle Japonlar gibi ne görürsen alırsan sonun bu olur işte" dedi. "Aaa bu ne laubalilik böyle" diye kafamı çevirince çok sevimli bir yüzle karşılaştım. Hani öyle bakarken gözleri parlayanlar vardır ya onlardan işte. Işıl ışıl gülüyor yüzü. Ben de sempatik olmaya çalışarak -ki bu o gün çok yorgun olmam itibariyle zordu doğrusu- "Size ne canım! Siz mi ödüyorsunuz kartlarımı" dedim. Bir iki şaka daha yapıldı art arda ve yan yana oturduk. Aaa o da ne, ilk bir saatten sonra sanki aylardır tanışıyormuşuz gibi başladık hayat hikayelerimizi çarşaf gibi dökmeye. Olay aynı psikolağa gitmişsin de tarafsızca anlatıyormuşsun gibi. Ne güzelmiş öyle tanımadığın insana dertlerimi anlatmak. Sen hiç tanımadığın, belki de bir daha hiç görmeyeceğin biri olduğu için kelimeleri, duygularını her şeyi maskelerden arındırıp tüm çıplaklığıyla anlatıyorsun. O da bir tabip edasıyla dinleyip gayet hoş yanıtlar veriyor. Derken benim hayatımı didik didik edip mikroskop altına yatırdıktan sonra sıra geldi onunkini dinlemeye.
AŞK ENGEL TANIMAZ Başladı anlatmaya, anlattıkça daha bir sevimlileşiyor; sevimlileştikçe daha bir yakışıklı oluyor. Efendim bu adam 22 senelik evliymiş, Amerika'da yaşıyormuş ve Türkiye'ye yaptığı seyahatlerin birinde bir kadına aşık olmuş. Ama ne aşk! Amerika'ya gidiyor, daha adımını uçaktan atarken onu özlüyormuş. Ve bu hanımı arayıp "Lütfen beni bekle" demiş, "Bekle ki, yapacaklarımı yaparken, hayatımı organize ederken senin beklediğini bilmek bana güç versin". Hanım da ona söz vermiş, "Seni birkaç sene değil, gerekirse ömür boyu beklerim" diye. Derken mücadeleli günler, zorluklar, engebeler başlamış hayatında. Herkes başlamış onu suçlamaya... Beraber olduğu kadına, evli bir adamla olduğu için "hafifmeşrep" demişler, onu sadakatsizlik ve vefasızlıkla suçlamışlar. İlişki de, hastalıklı bir ilişki diye damgalanmış hemen. O da "Evet, belki de hastalıklı benim ilişkim. Evet belki de normal değil ama hangi normal ilişki böyle alev alev yanabilir ki? Hangi sağlıklı ilişkide insanın ruhu benim gibi havalara çıkabilir ki? Hangi sağlıklı ilişki benim ayaklarımı kestiği gibi insanın ayaklarını yerden kesebilir ki? Bu hastalıksa ben hasta olmaya razıyım. Hatta daha abartıp yoğun bakımda bile yatabilirim" diyor.
BEKLEDİKLERİNE DEĞMİŞ Her neyse o hayatının bu dönemecinde önünden geçen treni kaçırmak istememiş, çünkü "Bu tren belki bizim oralardan bir daha geçmez" diyor. "Belli mi olur, belki de son seferdir bu tren". Ve bütün hayatını aşkı için değiştirmiş. Ne mi yapmış? Amerika'daki evini, arabasını, işini, 19 yaşındaki kızına ve karısına bırakıp yanına 2 bavul alıp Türkiye'ye gelmeye karar vermiş ve aşkını arayıp "Sana söz verdiğim gibi geliyorum. Umarım geç değildir" demiş. Aşkı da "Havaalanında olacağım" demiş. İnanın tam 10 saat hiç uyumadan, bütün yol boyunca konuştuk. Uçak Türkiye'ye yaklaştıkça bizimki terlemeye falan başladı. "Ne oluyor, niye heyecanlanıyorsun?" deyince "Ya gelmezse ya vazgeçmişse, aradan üç sene geçti ya geciktiysem ya eskisi gibi hissetmiyorsa" demeye başladı. "Deli misin, yüreğin ona, daha doğrusu sevginize güvenmeseydi zaten bunları yapmazdın. Sen yüreğinin götürdüğü yere yelken açtın. İnan her şey güzel olacak" dedim. Neyse uçak indi. Bavullarımızı alırken baktım yerinde duramıyor; gidip kapıya bakıp geliyor. Bütün gücümle onu sakinleştirmeye çalıştım. Ve beklenen an geldi... İnanın abartmıyorum, kapıdan çıktığımızda onların buluşması masal gibiydi. Birbirlerine sarılıp dakikalarca ağladılar. Yüreğine sağlık Haldun, umarım çok mutlu olursun. Umarım o ışıldayan gözlerinin ışıltısı hiç sönmez ve ben iyi ki seni tanıdım!
Ayşe Brav
|
|
|
|
|
|
|
|
|