| |
Demokrasi tüzükle gelir mi?
Bu günlerde "Hayatından en memnun siyasi kim" diye sorsalar, hiç düşünmeden ANAP lideri Erkan Mumcu'yu gösteririz. * Genel merkez binasını 365 milyar lira harcayıp tepeden tırnağa yeniledi. * Kasasına -umduğu kadar olmasa da- 731 milyar lira Hazine yardımını koydu. * Meclis'te üye sayısı artıyor. Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'le düzineyi buldu. Yeni transferlerin, pardon katılımların yolda olduğu belirtiliyor. * Ve dün de -eski- ANAP'ta Genel Başkan Yardımcılığı yaptığı günlerden kalma hayalini gerçekleştirdi: Parti tüzüğünü değiştirdi. Hem de azbuz değil: Tüzüğün yüzde 80'i yenilendi. Parti içi demokrasi ve çoğulculuk, sivil toplumun güçlenmesi, siyasete kadının daha geniş katılımının sağlanması gibi çağdaş ilkeler adına güzel hükümler getirildi: ANAP'ta bundan böyle tüm adaylar önseçimle belirlenecek. Sivil toplum örgütleri yöneticileri ve muhtarlar, parti üyesi olup olmadıklarına bakılmaksızın önseçimde oy verebilecek. Genel başkanın kontenjanı yüzde 5'le, görev süresi de iki genel seçimle sınırlanacak. Yönetim kurullarında kadınlar ve gençler için kota konacak...
AK Parti ve CHP örnekleri Mumcu'nun iyi niyetinden kuşkumuz yok. Geçmişten bu yana seslendirdiği "Demokratik tüzük" talepleri de zaten bunun kanıtı. Ne var ki, "Adam mazbut ama" diye başlayan atasözünde de ifade edildiği gibi, ne tek kişinin iyi niyeti yetiyor, ne de iyi niyet tek başına önem taşıyor. Örneğin AK Parti de başta örnek tüzüğe sahipti. Parti içi demokrasinin yılmaz savunucusu Ertuğrul Yalçınbayır ve Uludağ Üniversitesi'nden Prof. Dr. İbrahim Tatlıoğlu hazırlamıştı. Parti iktidar olunca "Bu kadar demokrasi çok" denilerek üyelerin ve örgütün hak ve yetkileri esaslı budamadan geçirildi. Hem de büyük kongre toplamadan, yani tabanın görüşü alınmadan. Sadece Kurucular Kurulu kararıyla. AK Parti'de bugün her şey liderin ağzından çıkacak lafa bağlı. MKYK üyelerini o atıyor. İl, ilçe ve beldelerde yönetimleri onun atadığı başkanlar belirliyor. Kongrelerde çarşaf liste yasak. O ilk demokratik tüzüğü hazırlayanlardan MKYK üyesi Prof. Dr. Tatlıoğlu, çoktan yollarını AK Parti'yle ayırdı. Yalçınbayır ise "İstenmeyen konuk" olarak kapı eşiğinde duruyor. CHP'yi anlatmaya gerek var mı? Bir zamanlar epey demokrat olan tüzük 23-24 Ekim 2003 kurultayındaki değişikliklerden sonra parti içi diktatörlüğün belgesine dönüştü: Genel başkan adayı olmak için gerekli imza yüzde 5'ten 20'ye çıkarıldı. Yani 1314 delegeden en az 262'sinin desteğini alamayana adaylık yok. Her delege de sadece bir adaya imza verebiliyor. Olağanüstü kurultay çağrısı için delege imzası da yüzde 20'den 50'ye yükseltildi. Baykal artık CHP'nin mutlak hâkimi. O istemedikçe kimse aday olamaz. Olsa da delegeden destek alamaz. Destek veren delege ya da örgüt ise kendini hemen dışarıda bulur. Diyeceğimiz; bu sorunu parti tüzüklerinin demokratikleşmesini liderlerin keyiflerine bırakarak çözmek mümkün değil. Tek yol var: 12 Eylül ürünü Siyasi Partiler Kanunu'nda -hiç değilse- bu konuda iki köklü değişiklik yapmak: 1- Partilerin üye yazımını seçim kurullarının denetimine açmak. 2- Partideki tüm kongrelerin de, partinin gireceği seçimlerde aday belirlenmesinin de, tüm üyelerin katılımıyla ve mutlaka yargı denetiminde yapılmasını sağlamak. Türkiye'de demokrasinin meşruiyeti ancak bu şekilde güçlendirilebilir...
|