|
|
Aziz Yıldırım ve medya
Aziz Yıldırım bir konuştu pir konuştu. Şampiyonluğun verdiği mutluluk, heyecan ve adrenalinle, "Medya istediğini alıyor istediğini satıyor. Varolan değerleri yerin dibine batıra batıra değerlerini düşürüyor. Artık bunlara izin vermeyeceğim" diyerek medyayla tartışmanın fitilini ateşledi. Ben bugüne kadar bir kulüp yöneticisi konuştuysa hemen 25 yıllık gazetecilik refleksimle, "Hop dedik" der karşı çıkardım. Biliyorum ki şu anda bütün meslektaşlarım aynı duygular içinde. Çünkü biz gazeteciler mesleki geçmişimiz ve reflekslerimizle basın özgürlüğüne, eleştiri hakkına çok düşkünüzdür. Bunlar bizim için kutsaldır. Ama işin 'ama'sı var. 25 yıllık gazetecilik hayatımda sadece 1 kez gazetecilik dışı bir uğraşım oldu. Hayatımdaki o tek tecrübe Beşiktaş yöneticiliğiydi. Beşiktaş yöneticiliği günlerinde ilk kez kendi meslektaşlarımın arasından sıyrılıp yöneticilerin odasından kendi arkadaşlarımı izledim. İnanın gazeteciyken kendimizi ne kadar haklı karşı tarafı da o kadar haksız görüyorsa kulübün yönetim kurulu odasından da kulüp o derece haklı, benim gazeteci meslektaşlarım o kadar haksız görünüyor. Yönetici haklı olarak milyon dolarlar vererek zor bela transfer ettiği futbolcusunun değer kazanmasını böylece kulübün zarar etmemesini istiyor.
Herkes eleştiriden nasibini alıyor Oysa medya, doğası gereği güzel olanı değil kötü olanı konuşuyor, kötü olanı eleştiriyor. Kötü olanı bula bula ortada sonunda güzel diye bir şey kalmıyor. Dolayısıyla herkes eleştirilerden fazla miktarda nasibini aldığı için ortada iyi ve mükemmel ve değer biçilmez futbolcu kalmıyor. Aynı şey teknik direktörler için de geçerli oluyor. İşte Aziz Yıldırım'ın tam şampiyon olduğu sırada ağzından dökülen sözlerin nedeni bu. Haziran başında Türk Ceza Kanunu ağırlaştırılıyor. Gerçek olan şu ki futbol dünyasında eleştiriler çok rahat bir biçimde hakarete varabiliyor. Bu bitmeli. Zaten bitecek. İstense de bitecek istenmese de bitecek. Sonuç olarak eleştirilen kişiler yönetim kurulları. Bu görevi yapan insanlar eğer görevlerini kötüye kullanmıyorlarsa zaten bu işi gönüllü olarak deyim yerindeyse Hilal-i Ahmer uğruna yapıyorlar. Bir işi hem gönüllü hiçbir para sahibi olmadan yapacaksın hem de sabahtan akşama kadar gelenin, geçenin eleştirisine ve küfürüne maruz kalacaksın. Dünyada böyle bir mazoşistlik örneği yok.
İşin gizli yönü Bu tarafına kadar kulüp yönetimlerinden yanayım. Ama şimdi işin bir başka yönünü açıklayacağım. Bunu sadece Aziz Yıldırım, Yıldırım Demirören ya da Özhan Canaydın için söylemiyorum. Herkese yönelik genel söylüyorum. Arif olan anlar. Futbol kulübü yöneticileri, basını değişik metotlarla zapt-ü rapt altına alma sevdasından kesinlikle vazgeçsinler. Çok iyi biliyorum ki basını zapt-ü rapt altına almak için çok değişik yöntemler deneniyor. Yönetim aleyhine yazı yazan bir gazetecinin patronlarla konuşup işine son verdirmeye çalışma, beğenmediğin bir yazıda ya da haberde yazanı kulübün içerisine sokmama, o yazarı veya gazeteciyi taraftara hedef gösterme ve hatta çok özel bazı olaylarda akçeli hediye örnekleri zaman zaman oldu. Takdir edersiniz ki hem gazeteci hem de yönetici olarak üstlenmiş olduğum sorumluluklar daha fazla sansasyona yönelik laflar etmemi engelliyor. Şu ana kadar söylediklerim çok kişi için yeter de artar bile. Herkes kendisinin ne yaptığını iyi biliyor. Eğer futbolda kulüp yöneticileriyle basın arasında mutlu bir evlilik isteniyorsa bu söylediklerimden herkes üzerine düşeni almalı. Gerisi hikâyedir.
|