Ateş altında!
Mete Çubukçu, hiç şüphesiz son dönem Türkiyesi'nin en önemli TV gazetecilerinden. Savaş ve çatışma alanlarındaki anılarını; ama daha da önemlisi "savaş gazeteciliği" ne ilişkin üst düzeyde "akademik" değerlendirmelerini topladığı kitabının adı "Ateş Altında Gazetecilik" . "Savaş muhabirliği" kavramını, "savaş gazeteciliği" ne çeviren bir isim o. Yani izlediği savaşları "anlatmak" tan öte; izlediği savaşları, acıları, trajedileri "anlamak" üzerine kurulu onun gazeteciliği.
Kitabının başlagıcında aktardığı "o an" la ilgili duygularını çok iyi biliyorum. Birincisi, uzun yıllar beraber çalıştığımız için biliyorum. İkincisi, benzer duyguları, gazeteciliğimin ilk yıllarında bir ölçüde ben de yaşadığım için anlayabiliyorum. Mete; her cehennemden dönüşünde, yaşadığı cehennemin dehşetini yani yaşadığı "o an"ı "tam" olarak bir türlü "anlatmama" nın sancılarıyla kıvranır dururdu haber merkezinin orta yerinde... Anlatamamanın değil, anlatmamanın... Anlatsa da anlamazdık ki!.. O da anlatmazdı zaten. Dili sessizken, yüreğine hâlâ bombalar düşer olurdu... Yüreği yangın yeri. "Kırılan bir kapıdan içeri girdiğimde... Kapının arkasındaki görüntüyle irkildim. Dört kişi kafalarının üst kısmından vurularak öldürülmüştü. Yüzlerce mermi kovanı vardı etrafta. Yerdeki kanlara basarak, basmak zorunda kalarak cesetlerin arasında dolaşıyordum." İşgal altındaki Ramallah'ta, İsrail askerlerinin kuşattığı binada anlattığı manzaranın kahramanı kendisi de olabilir, o dört kişiyle aynı kaderi paylaşabilirdi. Yaşıyorsa tesadüftü. İşgal altındaki acıları; ya da uzun karartma gecelerinde saatlerce ve günlerce "beraber" bombalandıkları Bağdat'ı Bağdatlılar'a bırakıp, "zorunlu" olarak terk ederken yaşadığı anlatılmaz duygu fırtınasını... Ve daha nicelerini... Yaşadığı çağın acılarını anlamak isteyen varsa okusun işte Mete'yi... Bir de gazeteciliğe kulaç atmak isteyen gençler; bu kitabı mutlaka okusun. Cephelerdeki bir gazetecinin anıları değil; "ateş altında bir yüreğin çarpıntıları" dır duyacağınız.
|