|
|
|
|
|
Cellatların iftira dansı
|
|
Çölde Allah'tan başka kimsesi kalmayan Osmanlı neferine altın dağıtmakla kazanacağını sanan Almanya, kese yerine dostluk verseydi böyle kaybetmezdi.
Türkiye nasıl kuruldu? Avrupa emperyalizmine başkaldırının ve işgalcilerin top yekun kovularak Cumhuriyetin kurulması yolunda acaba ne kadar kan akıttık? Birinci Dünya Savaşı ile başlayan parçalanmada kanımız oluk gibi, Avrupa'nın altınları da külçe gibi akıtıldı. En büyük silahın rüşvet olduğu yıllarda kimler bu batağın içinde yer almıştı? İngiliz Muhipleri'ne, onları destekleyen ulema ve yazar takımına ve saray çevresine kaç kasa sterlin verildi? İstanbul Hükümeti Aznavur Kuvvetleri'nin kurulması için ne kadar silah ve para dağıtıldı? Arap isyancılara ve Şerif Hüseyin emrine ne kadar altın verildi? Mandacılar hangi ekonomik kaynakla faaliyet sterdi. Bunlar ittifak devletlerinin arşivlerinde yer alıyor. Siyaseti tartışılır ama boğazına bir lokma haram girmeyen Enver Paşa'yı bir kitapla rüşvetçi yapan "Kitapsızlar" bu vesile ile Teşkilat-ı Mahsusa'yı karalayıp, tehciri paşaya ve bu örgüte yüklemeye çalışıyorlar. İttifak Devletleri hangi askeri ve siyasi zevatı para ve altınla satın aldıklarını açıklayabiliyorlarsa açıklasınlar bakalım... Vahalara hangi neferimizin kaputu serilmiş, hangi su birikintisine gözyaşı karışmıştır bilinmez? O toprakları mesela Musul'u, mesela Kerkük'ü vermek değil, resmen bırakmışızdır. Gaflet büyüktür ve anlaşılmıştır ki, savaşta her zaman silah konuşmaz. Musul'da böyle elden çıkmış, tazminatla bu Osmanlı toprakları terk edilmiştir. Çölde Allah'tan başka sığınacağı kalmayan Osmanlı neferine, altın dağıtmakla kazanacağını sanan Almanya kese yerine dostluk verseydi, en azından böylesine kaybetmezdi. Bir yanda paşalar, öbür yanda maşalar... Askere dağıtılacak altının dostluktan daha faydalı olduğunu sanan Kayzer'lere bu yanlışı kimse telaffuz etmemiştir. Şimdi İngiltere'nin durumunu görelim: Bağdat'ın 50 km dışında İngiliz-Hint kuvvetlerinin saldırısı çok büyük olmuş ama Halil Paşa, buna şiddetle karşı koymuştu. Halil Paşa'nın daha sonra "İngiliz Planı"nın tozunu attırması, Almanları keyiflendirecekti. İngilizler ise kara kara düşünüyordu.
HALİL PAŞA'YI SATIN ALDILAR İngilizlerin çok yönlü çalışmasına karşılık, casusluk örgütlerini Arabistan'a yığan Alman memnundu. Bir yanda Wassmuss gibi casuslar Almanya'nın Ortadoğu ayaklarıydı. Ama Osmanlı ile "vücut" bulmuşlardı. Bu ayak oyunu ile topraklarımıza gelmişler ve Osmanlı'nın vücudunu kendilerine siper etmişlerdi. Bizim paşalara rüşvet yedirme teşebbüsü de bir gavur paşanın işidir. İngiliz Savaş Bakanı Kitcher'de durumundan son derece rahatsızdır. Öyle bir çare bulmalı ki hem Osmanlı hem de Alman tesiri bu bölgeden yok olsun gitsin. Para ile adam satın almak işi, neredeyse sektör haline gelmiştir ve Araplar dışında satın alınacak başkaları da aranmaktadır. Listedeki ilk isim, çölde baş belası kesilen Halil Paşa'dır. General Robertson, Lawrence'ye çektiği telgraf metninde ne yapacağını açıklar: "Çok gizli ve şahsen hareket et. Siz Yüzbaşı Lawrence, Basra Körfezi'ndeki vaziyeti halletmek için 30 Mart'tan itibaren Mısır'dan ayrılınız. Türk liderlerden Halil Paşa'yı ve Necip'i satın almaya bakın. Ancak bu şekilde Townshend ve askerleri serbest kalabilir. Bu vazife için sana rüşveti bir milyon sterline kadar yükseltmek hakkı tanınmıştır. İşe yarayacağını düşünüyorsan yanına bir yerli alabilirsin. Bu olmadığı takdirde, acele Basra'ya hareket et." Lawrence bu görevden bir sonuç alamamış ve başarıya ulaşamamıştı. Çünkü, Halil Paşa "rüşvet suyu" içmemiş, "helal süt" emmişti. Osmanlı milletvekillerinden Süleyman Fevzi de sütüne su karıştırmamıştı. Osmanlılara başlatılacak baş kaldırma için kuvvet toplama teklifini ve altınları kabul etmemişti.
MAZİMİZDEN UTANMIYORUZ İngilizlerin bir bölümü Lawrence'nin şahsında böyle düşüne dursun, Almanlar da Ortadoğu'da akla hayale gelmeyecek kişilerle işbirliği yapıyorlardı. Oralarda yani toprağın hasret büyüttüğü yadellerde kurumayan tek şey savaşanların "göz pınarları"ydı. Her ne kadar mazlum ve ızdırabın çocukları da olsak ve hayatı bir çile gibi "tevekkül"le de örsek Ortadoğu'daki "Cellatların Dansı"nı iyi bellememiz gerekiyor. Keşke geçmişin politikası Ortadoğu'da "kuru sıkı" atacağına, maziye sahip çıksaydı. Çünkü mazimizden utanmıyor ve reddetmiyoruz.
|
|
|
|
|
|
|
|
|