| |
Sanal yurttaşlık
Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'yi, sonuna kadar destekliyorum. Başta SABAH olmak üzere, yarıdan fazla konsey üyesinin, konseyi terk etmiş olması, ortaya herhangi bir meşruiyet problemi çıkarmamıştır. Çünkü; 15 yıl kadar önce kurulmuş bulunan Basın Konseyi'nin zaten baştan beri bir yasal dayanağı yoktu. Daha çok bir "centilmenlik anlaşması", bir "fair play" niteliği taşımaktaydı. Baştan beri konsey başkanlığını Oktay Ekşi'nin yürütmesi anlamında da zaten Doğan Grubu ağırlığı vardı. Şimdi birçok üye çekildi de ne değişti? Yine Oktay Ekşi başkan, yine Doğan Grubu ağırlığı hüküm sürüyor. Oktay Ekşi için niteliksel bir değişiklik söz konusu değil ki, çekilsin! Efendim, falanca derneğin başkanı 40 yıldır koltukta, filanca sendikanın başkanı 45 yıldır koltukta ise, buradan da Oktay Ekşi için henüz istifa vaktinin gelmediği kabak gibi ortaya çıkar. Daha 30 yıl başkanlık yapması pekala mümkündür. Meşruiyeti olmayan kurumun meşruiyeti tartışılmayacağına göre, kendisini mantıken desteklemek zorundayız. Hatta, "gazetecilerden daha gazeteci patron olduğu" iddiası ile Başbakan ile görüşmeye götürdüğü patronu hanımefendiyi Konsey'e de alırsa, fotoğraf iyice netleşmiş olur.
2B abuklukları Türkiye'de, Devlet Baba ile "vatandaş" arasındaki iktisadi ilişkiler nasıl yürür? Şöyle yürür: Örneğin, Devlet Baba'nın elinde uçsuz bucaksız arazi vardır. Bunların önemli bir kısmı orman vasfını kaybetmiş arazidir. Tarıma da elverişli olmayan, çorak, kıraç yerlerdir buralar. Devlet Baba, bu arazileri vatandaşın kullanımına açmaz. Bu da vatandaşın gözünden kaçmaz. Vatandaş gelir buralara yerleşir, bina diker, ev yapar, dükkân açar, imalathane yaratır. Zamanla buraları büyük mahallelere dönüşür. Devlet Baba'nın "merkez" kısmı, arazileri açmamak için inatla direnirken, devletin yerel kısmı, bu mahallelere, elektrik, yol, su, kanalizasyon, havagazı vesair belediye hizmetleri götürür, muhtarlıklar vatandaşa nal gibi ikametgah senedi, nüfus sureti dağıtmaya başlar. Maarif Vekaleti de getirir, okulları kondurur. Milyonlarca dönüm arazi üzerinde 400 bin konutta 4 milyon insan yaşamaktadır. İşte "Türk usulü" devletvatandaş ilişkisi böyle doğar. Pratikte var olan bu mahalleler ve insanlar, yasal açıdan bakıldığında, tıpkı "sözde" Ermeni soykırım iddiaları gibi "sözde" var olan mahalleler ve "sözde" vatandaşlardır. Yasal açıdan bu "sözde yurttaşların" seçimlerde verdikleri oylar da, "sözde" oylardır. Bu yolla, Türkiye'de yıllarca çok sayıda "sözde iktidar" yaratılmıştır. Sonuçta bir hükümet çıkar da, bu abukluğu ortadan kaldırmak için bir yasa hazırlarsa, bu defa, gazetelerin "devletçi" ve "kanun fetişisti" yazarları derhal kazan kaldırırlar. Gerçek arazilerin, belirli bedeller karşılığında gerçek kişilere devredilmesine karşı çıkarlar. Türkiye'nin "sözde" kapitalizminin "sözde" ekonomik ilişkilerinde, "sözde" yurttaşların gerçek yurttaşlar haline gelmesi gerekmemektedir. "Sanal" yurttaşlık, "sözde" yazarları ırgalamaz. Tıpkı, "sözde" konseyin"sözde" başkanlığının beni hiç ırgalamadığı gibi..
|