| |
|
|
21'inci yüzyılı da 20'nciye benzetmeyelim..
Paylaşmadığınız düşünceleri duyunca elbet karşı görüşü seslendirirsiniz. Bu düşünceler sizin temel değerlerinizi sorgular nitelikteyse, öfkeli tepkiler de seslendirebilirsiniz. Ama " Karşı görüş " veya " Tepki ", kin ve nefretin yansıtıldığı bir şiddet eylemine ve bir çeşit linçe dönüşürse, bu çağdaş uygarlık adını verdiğimiz yaşam ortamında kabul edilemez. Amerika'nın kuruluş dönemlerindeki " Vahşi Batı "yı andıran görüntüler, artık kovboy filmlerinde bile pek yer almıyor. Halk kitlelerinin tek ideoloji çerçevesinde şartlandırıldığı, farklı olanların yok edildiği faşizm ve komünizm türü totaliter rejimler ise müzelik oldu. Bizim toplumsal belleğimizde ise, " Hoşgörü "nün ve " Tahammül "ün en yerleşik bilgiler olması gerekir. Çok dilli, çok dinli ve çok uluslu bir Osmanlı geçmişimiz var neticede. Ayrıca, çoğunlukların öfkesinin sokağa ve yazıya döküldüğü, daha da ötesi devlet politikasına yansıdığı her dönemin bedelini çok ağır ödemiş bir toplum değil miyiz? Tek sesliliğin " Resmi İdeoloji " adı altında farklı olanları yok etmek için eyleme geçmesine, bazen milliyetçiler, bazen solcular, bazen mukaddesatçılar, bazen azınlıklar, bazen iktidarlar, bazen muhalefetler hedef olmadı mı? Ne çabuk unutuyoruz geçmişi? "En büyük şair" Nazım Hikmet hapishanelerde sürünüp, sonra yurtdışına kaçmadı mı? 20'nci yüzyılın ikinci yarısında, 6-7 Eylül pogromunu yaşamadık mı? 1980'lerde İran'daki siyasi idamları dehşet içinde izleyen bizler, 1960'lı yıllarda bir başbakanı ve iki bakanı idam etmedik mi? Maraş'ta mezhep kavgasını ve Sivas Madımak Otel'de yakılan insanları görmedik mi? Farklı görüş sahiplerinin eylemleri sonucu, Anadolu kentlerinin " Kurtarılmış Bölgeler "e bölündüğüne tanık olmadık mı? 21'inci yüzyılı da, 20'nci yüzyıldaki gibi yaşamamalıyız. Bunun için, hepimize ışık tutması gereken temel bir hedef var. Bu hedefin adı " Avrupa Birliği Üyeliği "dir. Avrupa ulusları 20'nci yüzyılı, bizim serüvenimizi gölgede bırakan büyük felaketlerle, savaşlarla, ideolojik kan davaları ile, savaşlar ve soykırımları ile yaşadılar. Tarihin en kanlı asrı oldu 20'nci yüzyıl. Avrupa Birliği bu acı deneylerin sonunda, yarın düne benzemesin diye büyük bir " Demokrasi ve Barış Projesi " olarak gerçekleştirildi. Şimdi biz de bu projenin ortak yapımcılarından olmak üzereyiz. Bu hedefin kıymetini bilelim ve bizi geçmişe mahkûm etmeye çalışan ulusal mazoşizmin bağımlılarına esir olmayalım. Veya sokakları çeşitli nedenlerle kavgaya ve şiddete boğanlara kızmak yerine, " Artık kavga etmeyelim " diyen aydınlara öfkelenmeyelim. Örneğin Orhan Pamuk maksadını aşan bir tarih yorumu ile, ulusal duygularımızı rencide etmiş olabilir. Bunu çürütmek mümkündür. Ama " Milli Tepki " denilerek Orhan Pamuk bir Salman Rüşdi konumuna düşürülürse, bu hepimizi kapsayan bir insanlık ve uygarlık ayıbı şekline dönüşür. Artık hepimiz belleğimiz iyice yerleştirelim ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1976 tarihli " Handyside Kararı ", Türk Yargıtayı'nın 2004'teki " Taş Kararı " ile (8'inci Ceza Dairesi) bizim içtihadımız arasına şu ifadelerle yerleşmiştir: -..Bu değerlendirmeler, toplumun bir bölümünü rahatsız edici nitelikte olabilir. Ancak unutulmaması gerekir ki ifade özgürlüğü, çoğunluk gibi düşünmeme, kurulu düzeni sorgulama, hatta eleştirme hakkını da kapsar. Dahası, sarsıcı nitelik taşıyan, toplumun çoğunluğunu kızdıran ve tartışmaya yönelten fikirler de ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Yani 21'inci yüzyılın tadını çıkaralım artık!
|