Kayıkçı kavgasının mağlupları
Siyasette yeniden tırmanan ağız dalaşı Türkiye'nin zaten çok güçlü olmayan demokratik terbiyesini büsbütün bozuyor. Ne hikmetse siyasetçilerin en zeki olanları bile bu tür kavgaların rakibe verdiği zarardan fazlasıyla demokrasiyi yıprattığını, dolayısıyla suçlayanı da mağdur ettiğini hesaba katamıyorlar. Erdoğan Mumcu'yu, Mumcu Erdoğan'ı, Baykal da her ikisini hışımla suçluyor. Elbette bu karşılıklı suçlama yarışında her biri eşit derecede ' kusurlu' değillerdir. Fakat halk toptancı gözüyle baktığı için ayrıntıları yitirir, vakayı kaydeder. Özellikle fanatik partililer dışındaki seçmenler, kimin haklı veya en azından bir ölçüde mazur olduğunu göremez. Oysa demokrasiye güvenini yitirmemesi ve sandıktan umudunu kesmemesi gereken asıl bu kitledir. Vaka gerçekleştikten sonra bazı yorumcular istedikleri kadar hassas terazi kullanarak tarafların arasındaki görece haklılık paylarını vurgulasınlar; akılda kalacak olan kavganın kendisidir; ortamın gerilmesidir. ' Kavgada yumruk hesabı yapılmaz' diyen bu halk sivri dilli liderleri gerekçe edinerek siyaseti aşağılamakta, böylece kendi gündelik çıkarını her şeyin üzerinde tutma hakkını kendinde görmektedir. Şahsen Erdoğan, Mumcu ve Baykal üçlüsüne hissi açısından eşit mesafede durmadığım halde Nasrettin Hoca'nın torunlarından biri olarak kavgaya tarafsız bakmaya çalışıyorum. Birbirleriyle davalı iki kişiye ' sen haklısın, sen de haklısın' diyen Hoca'nın ' bu nasıl olur' diye itiraz eden hanımına ' karı sen de haklısın' cevabını verişinden ilhamla söylüyorum: Üçünüz de haksızsınız. Oysa iyi biliyorum ki her birinin haksızlık katsayıları eşit değil. Ancak üç liderin başlarında bulundukları siyaset gemileri ' vekil transferi' işinden yana nitelik itibariyle denktirler. Aralarındaki fark sadece niceliktedir. Biri öbüründen fazla veya az transfer etmiş, kimi doğrudan ayni veya nakdi çıkar sağlayarak rakibinden vekil koparmış, kimi de ' tartıya ve ölçüye gelmez' siyasi nimet veya diyet borçlanarak Meclis'teki sandalye sayısını artırmıştır. Halep ordaysa arşın buradadır: Eğer ' vekil transferi' her durumda ahlaksızlık ise her üç parti de yeteri kadar sabıkalıdır. CHP, hem de ' erdem timsali' sayılan Ecevit'in marifetiylerakip partiden mebus kopartarak hükümet kurmuştur. ANAP, -hem de 28 Şubat sürecinde ' höst-modern' ihtilal şürekası ile birlikte partilerini terk eden vekillere dayanarak malum ' Mesut' hükümeti kurmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi -hem de dün denecek kadar sıcak bir geçmişte -Milli Görüş'ten kopan vekillerle önce güçlü bir grup oluşturmuş, böylece çok dayanıklı sanılan bir ' siyasi cemaat'in çözülebilirliğini de kanıtlayarak iktidara yürümüştür. Bu şartlarda tartışma konusu vekil transferi açısından üç sabıkalının birbirine sataşmaları ancak ' üçünüz de haksızsınız' yargısıyla değerlendirilebilir. Halk ayrıntıyı kaydetmemiştir ve etmeyecektir. Onun için de vekil transferi meselesinde bu sıcak kavgayı ilk önce Erdoğan'ın Mumcu ve arkadaşlarına yönelttiği suçlamayla başlatması herhangi bir şeyi değiştirmeyecektir. Nitekim Mumcu da bunu bildiği için önceki gün bir televizyon programında ' ben başbakanın ithamına cevaben CHP'den transfer olan milletvekillerine ne verildiğini sordum' diye savunma gereği hissetmiştir. Ne bu hatırlatma etkili olacaktır, ne de Baykal'ın ' ikiniz de ne söyleyecekseniz derhal söyleyin' diye kükremesi. Halk bir kavga kaydetmiştir o kadar. Şu veya bu liderin yandaşları bile kimin haklı olduğunu tespite yarayacak ayrıntıları takip edecek değildir. ' Kavgada yumruk hesabı yapılmaz' diyen bu halk, ilk darbeyi kimin vurduğunu da önemsemeyecektir. Beğensek de, beğenmesek de halkımız budur. Siyasette severek kayıkçı kavgasına giren lider ile kaçınamadığı için mecbur kaldığını savunan lider arasında ciddi bir fark gözetileceğini ummak ya derinlemesine saflıktan veya kendini beğenmişlikten kaynaklanır. Kayıkçı kavgası siyasetçiyi en çok medyanın manşet oyuncağı yapar, o kadar. Böyle kavgalarda bütün taraflar mağlup; yalnızca sivil siyasetin zaaflarından yararlanmasını bilenler galiptir. Kavga eden bu büyük adamların da belki ' büyük sözü' dinleyecekleri tutar diye umutlanarak ' fizik kanunu' değerinde bir ata yargısı nı hatırlayalım: - Öfke gelir, göz kızarır. Öfke gider, yüz kızarır.
|