kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Omer Lutfi Mete @ SABAH
 

Kayıkçı kavgasının mağlupları

Siyasette yeniden tırmanan ağız dalaşı Türkiye'nin zaten çok güçlü olmayan demokratik terbiyesini büsbütün bozuyor. Ne hikmetse siyasetçilerin en zeki olanları bile bu tür kavgaların rakibe verdiği zarardan fazlasıyla demokrasiyi yıprattığını, dolayısıyla suçlayanı da mağdur ettiğini hesaba katamıyorlar.
Erdoğan Mumcu'yu, Mumcu Erdoğan'ı, Baykal da her ikisini hışımla suçluyor.
Elbette bu karşılıklı suçlama yarışında her biri eşit derecede ' kusurlu' değillerdir. Fakat halk toptancı gözüyle baktığı için ayrıntıları yitirir, vakayı kaydeder. Özellikle fanatik partililer dışındaki seçmenler, kimin haklı veya en azından bir ölçüde mazur olduğunu göremez. Oysa demokrasiye güvenini yitirmemesi ve sandıktan umudunu kesmemesi gereken asıl bu kitledir.
Vaka gerçekleştikten sonra bazı yorumcular istedikleri kadar hassas terazi kullanarak tarafların arasındaki görece haklılık paylarını vurgulasınlar; akılda kalacak olan kavganın kendisidir; ortamın gerilmesidir.
' Kavgada yumruk hesabı yapılmaz' diyen bu halk sivri dilli liderleri gerekçe edinerek siyaseti aşağılamakta, böylece kendi gündelik çıkarını her şeyin üzerinde tutma hakkını kendinde görmektedir.
Şahsen Erdoğan, Mumcu ve Baykal üçlüsüne hissi açısından eşit mesafede durmadığım halde Nasrettin Hoca'nın torunlarından biri olarak kavgaya tarafsız bakmaya çalışıyorum. Birbirleriyle davalı iki kişiye ' sen haklısın, sen de haklısın' diyen Hoca'nın ' bu nasıl olur' diye itiraz eden hanımına ' karı sen de haklısın' cevabını verişinden ilhamla söylüyorum:
Üçünüz de haksızsınız.
Oysa iyi biliyorum ki her birinin haksızlık katsayıları eşit değil. Ancak üç liderin başlarında bulundukları siyaset gemileri ' vekil transferi' işinden yana nitelik itibariyle denktirler. Aralarındaki fark sadece niceliktedir. Biri öbüründen fazla veya az transfer etmiş, kimi doğrudan ayni veya nakdi çıkar sağlayarak rakibinden vekil koparmış, kimi de ' tartıya ve ölçüye gelmez' siyasi nimet veya diyet borçlanarak Meclis'teki sandalye sayısını artırmıştır.
Halep ordaysa arşın buradadır: Eğer ' vekil transferi' her durumda ahlaksızlık ise her üç parti de yeteri kadar sabıkalıdır. CHP, hem de ' erdem timsali' sayılan Ecevit'in marifetiylerakip partiden mebus kopartarak hükümet kurmuştur. ANAP, -hem de 28 Şubat sürecinde ' höst-modern' ihtilal şürekası ile birlikte partilerini terk eden vekillere dayanarak malum ' Mesut' hükümeti kurmuştur. Adalet ve Kalkınma Partisi -hem de dün denecek kadar sıcak bir geçmişte -Milli Görüş'ten kopan vekillerle önce güçlü bir grup oluşturmuş, böylece çok dayanıklı sanılan bir ' siyasi cemaat'in çözülebilirliğini de kanıtlayarak iktidara yürümüştür.
Bu şartlarda tartışma konusu vekil transferi açısından üç sabıkalının birbirine sataşmaları ancak ' üçünüz de haksızsınız' yargısıyla değerlendirilebilir.
Halk ayrıntıyı kaydetmemiştir ve etmeyecektir.
Onun için de vekil transferi meselesinde bu sıcak kavgayı ilk önce Erdoğan'ın Mumcu ve arkadaşlarına yönelttiği suçlamayla başlatması herhangi bir şeyi değiştirmeyecektir. Nitekim Mumcu da bunu bildiği için önceki gün bir televizyon programında ' ben başbakanın ithamına cevaben CHP'den transfer olan milletvekillerine ne verildiğini sordum' diye savunma gereği hissetmiştir.
Ne bu hatırlatma etkili olacaktır, ne de Baykal'ın ' ikiniz de ne söyleyecekseniz derhal söyleyin' diye kükremesi.
Halk bir kavga kaydetmiştir o kadar. Şu veya bu liderin yandaşları bile kimin haklı olduğunu tespite yarayacak ayrıntıları takip edecek değildir.
' Kavgada yumruk hesabı yapılmaz' diyen bu halk, ilk darbeyi kimin vurduğunu da önemsemeyecektir.
Beğensek de, beğenmesek de halkımız budur.
Siyasette severek kayıkçı kavgasına giren lider ile kaçınamadığı için mecbur kaldığını savunan lider arasında ciddi bir fark gözetileceğini ummak ya derinlemesine saflıktan veya kendini beğenmişlikten kaynaklanır.
Kayıkçı kavgası siyasetçiyi en çok medyanın manşet oyuncağı yapar, o kadar.
Böyle kavgalarda bütün taraflar mağlup; yalnızca sivil siyasetin zaaflarından yararlanmasını bilenler galiptir. Kavga eden bu büyük adamların da belki ' büyük sözü' dinleyecekleri tutar diye umutlanarak ' fizik kanunu' değerinde bir
ata yargısı nı hatırlayalım:
- Öfke gelir, göz kızarır.
Öfke gider, yüz kızarır.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Derin devlet ama kiminki?   / 05-04-2005
 İrtica-savar bölücülük türü   / 04-04-2005
 Karşı-milliyetçilik nöbeti   / 01-04-2005
 Ya Allah düğmeye basarsa   / 31-03-2005
 Asayiş Beypazarı   / 29-03-2005
 Karanlıkta 'Denksizce'ler   / 28-03-2005
 Bayrağı kafaya sarıp kuma gömmek   / 25-03-2005
 Misyonerlik demokratik hak mı?   / 24-03-2005
 Küresel devlet terörüne doğru   / 22-03-2005
 'Rum devletini tanimayirum da'   / 21-03-2005
ERDAL ŞAFAK
Mam Celal'den sayın Başkan'a
Hücresine konulan...
UMUR TALU
Medya halleri
Tuhaftı, tuhaf oldu, tuhaf...
ÖMER LÜTFİ METE
Kayıkçı kavgasının mağlupları
Siyasette yeniden tırmanan...
Talabani seçildi Saddam izledi
Genel seçimle göreve gelen Irak meclisi tarihi kararı aldı: Kürt...
'En büyük ödül sağ dönmek'
Irak'ta çektiği görüntülerle Pulitzer ödülü kazanan ilk Türk olan AP...
Ferrari Pit'te
Ferrari Pit'te
G.Saray'ın Ferrarisi Ribery sakatlandı. Ayağı burkulan Fransız yıldız...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu