|
|
|
|
'Selüloz manyakları'nın haz nesnesi
Uğruna fan kulüpler kurulan, müdavimleri arasında Hemingway ve Van Gogh gibi isimler bulunan Moleskine defterleri, Türkiye'deki 'kağıt' tutkunları arasında hızla yayılıyor.
Öyle gösterişli ya da dikkat çekici falan değildi. Kullanışlı bir maldı; ağırbaşlı, basit, işe yarar. Ama ciltli oluşu hoşuma gitti. Onu ilk elime aldığımda fiziksel zevke benzer bir şey hissettim. Nedense birden çok rahatlamıştım." ABD'li romancı Paul Auster (Yoksa 'New Yorklu' mu demeliyiz?), 'Kehanet Gecesi' adlı romanında, 'Sidney Orr' isimli karakterin ileride hayatını değiştirecek defterle karşılaşmasını işte böyle özetliyor. Devam ediyor Auster: "O ana kadar mavi deftere yazmak bana zevkten başka bir şey vermemişti. Gitgide yoğunlaşan, çılgınca bir doyum duygusu. Sözcükler kafamdan sanki biri onları bana yazdırıyormuş gibi çıkmıştı; düşlerin, karabasanların ve özgür düşüncelerin billur diliyle konuşan bir sesin söylediği cümleleri kopya eder gibiydim..." Paul Auster o mucizevi defterin markasını kitabında maalesef belirtmiyor. Ama Türkiye'de yaklaşık altı aydır satılan başka bir marka 'blok not,' emsali Kehanetler Gecesi'ndeki Sidney Orr'da görülen tutkuyla kullanılıyor. Büyük kitapçılarda ve kırtasiyecilerde satılan 'Moleskine,' selüloz manyakların gönlünü "Hemingway, Matisse ve Celine'in tercihi..." referansıyla çeliyor. Türkiye'de henüz, yurt dışındaki gibi fan klüpler, Moleskine hayranlarının duygularını paylaştıkları platformlar bulunmuyor. Fakat postmodern çağa uyarlanmış gizemli tarikatların gayretkeşliğiyle çalışan müdavimleri sayesinde, Türkiye'de de alttan alta yayılıyor. Peki küçük, ciltli ve siyah deri kaplı sıradan bir defter, neden bu kadar ilgi görüyor? Yaklaşık iki yüzyıl boyunca Avrupa'da yaşayan entelektüellerin; yazar Ernest Hemingway, şair Andere Breton, seyyah Bruce Chatwin hatta Matisse ve Van Gogh gibi ressamların ceplerinde Moleskine olmadan sokağa çıkmamalarının nedeni ne? Bu soruya, Moleskine'nin tarihini ve özelliklerini inceleyerek beraber cevap arayalım. İlginç ama Moleskine kelimesi aslında spesifik bir markanın değil, aynı kategoride üretilen defterlerin adını taşıyor. 19'uncu yüzyılda geleneksel Fransız atölyelerinde üretilen belli karakteristik özelliklere sahip tüm defterlere, bu isim veriliyor. Bu özellikleri saymak gerekirse..: Genellikle hepsi, 9 x 14 santim boyutlarında imal ediliyor. Sonra, sekiz formalık beyaz kağıtların arasına, 'ayraç' işlevini görmesi için iplikten bir kurdele yerleştiriliyor. Yağlı deriden kendine has cildini ve bu cildi kapatmak için kullanılan lastik bandı da unutmayalım. İşte bu sıradan özellikleriyle, binlerce insana esin kaynağı oluyor Moleskine... Örneğin Vincent Van Gogh, ünlü tablolarına başlamadan önce, Moleskine'e karaladığı eskizlerinden yararlanıyor (Van Gogh'un kullandığı defterler, Amsterdam'da kendi adını taşıyan müzede hâlâ sergileniliyor.) Ya da Hemingway, romanlarını Paris'te bir kafede 'cafe au lait' eşliğinde, Moleskine üzerine yazıyor. Fakat Moleskine asıl şöhretine, kitapları Türkçe'ye de çevrilen seyyah-yazar Bruce Chatwin sayesinde kavuşuyor. Şuursuz bir Moleskine tutkunudur Chatwin. Ünlü seyahatlerine çıkmadan önce muhakkak Paris'teki 'Rue de l'Ancienne Com' caddesindeki kırtasiyeciye uğrar, ihtiyacı olan defterleri stoklardı. Ve hepsini, kendine has bir ritüelle kullanırdı: Tüm sayfalarına numara verip, kapağına adını, kaybolursa bulanların göndermesi için adresini ve geri getirene vermeyi vaat ettiği ödülün miktarını yazardı. Defterini kaybetmek fikri bile onu çıldırtmaya yetiyordu. Bu endişeyi şu cümleyle tanımlıyordu: "Pasaportumu kaybetmek endişelerimin en küçüğü. Ama defterimi kaybetmek, tam bir felaket." Moleskine'nin cepten cebe yolculuğu işte böyle sürüp gidiyor. 1986'da, geleneksel yöntemle üretime devam eden son aile şirketin kapanmasına kadar...
İTALYANLAR ÜRETİYOR Gelelim bugüne... Artık küllenen Moleskine'nin ateşi, Modo & Modo adlı İtalyan şirketi sayesinde yeniden alevleniyor. Klasik tasarımıyla Moleskine üretmeye başlayan şirket, bu efsanevi defteri günümüz ihtiyaçlarına göre güncellemeyi de ihmal etmiyor. Dijital çağın insanlarını telefon fihristleri, ajandalar, büyük boy eskiz defterleri, hatta sinemacılar için 'story board'lar ile cezbetmeye çalışıyor. Fakat aksi mümkün mü; yine en çok ilgiyi 9x14 santim ölçülerindeki 'cep boyu' görüyor. Orhan Pamuk'un o ünlü tasvirini kullanmak gerekirse Moleskine, "Dolmakalemi adeta elinin bir parmağı olmuş" insanlar arasında, yeni bir haz nesnesi olarak kullanılıyor. İki yüzyıl önce üretilmeye başlayan, seyahatine 17 YTL'lik etiketle Türkiye'de devam eden Moleskine'- nin macerası, ana hatlarıyla böyle. Ama yazı kültürü yerine 'görsel kültürü' tercih eden, elinden çıkan son metin SMS mesajı ya da e-mailden oluşanlara ne hitap eder, bilinmez...
Şirzat Bilallar
|
|
|
|
|
|
|
|
|