Ne anlıyorsunuz!
Bugün, Türkiye'de "basın özgürlüğü", iktidarlar ile medya arasında sıkışmış bir özgürlüktür. "İktidarlar" diyorum... Çünkü, siyasi iktidar kadar, ekonomik, toplumsal, bürokratik çeşitli iktidarlar da mevcut. "Medya" diyorum... Çünkü, basın özgürlüğüne karşı yaptırımların mağduru gibi görünen medyanın bizzat kendisi, basın özgürlüğü ihlalleriyle malul. Ve "sıkışmış" basın özgürlüğü, kim ne kadar farkındadır ve kim ne kadar umursar, bilmiyorum ama, "sıkıştırılmış" bir toplumdur.
"Bir şiir yüzünden" cezaevine düşen Başbakan ile yol arkadaşları, "delikanlılık ve karizma" ile soslandırılmış da olsa, yaygın bir "toplumsal eleştiri ve başkaldırı" üstünde "demokratik" süreçle iktidar olduklarını asla unutmamalı. Doğru; "medya sayesinde" iktidar olmadılar; hatta "büyük medyaya rağmen" oldular ama... Bunu mümkün kılan, birçok insanın çeşitli bedeller ödemesi de pahasına, "toplumsal eleştiri"nin ve "demokratik haklar ile özgürlükler" arayışının topluma nüfuz etmesiydi. Gökten gelmedi iktidar; tabandan, toplumdan geldi. Önceki siyasi iktidarların partileri de dahil, çeşitli iktidar biçimlerine toplumsal eleştiri ve isyanın içinden doğdu. "Demokratik eleştiri" birilerinin iktidar olmasını sağlıyorsa... İktidar olan birileri de "demokratik eleştiri"yi öpüp başına koymalı, her biçimine saygı duyabilmeli. Ancak bu, gerçekten akılda, fikirde, vicdanda ve eylemde "demokrat" olmanın hazmedilmiş olmasını gerektirir. Yöntemi oysa, Başbakan'ın daha çoook şiir okuması gerekir! Askeri iktidar biçimlerinin, yapısı gereği de, bu "demokratik kültür"e mesafesini... Bürokrasinin, uzantısı olduğu çeşitli iktidarlardan dolayı, hiyerarşi ve otorite dünyasında, "demokratik kültür"den kopukluğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok. Ama mesela, "sivil toplum örgütü" sıfatıyla, "ekonomik iktidar"ı temsil eden TÜSİAD, haklı olarak hükümetin tavrını eleştirirken olduğu gibi, "basın özgürlüğü"ne içten bir demokratik kültürle yaklaşabilir mi? Birtakım "basın mensupları"nın, kendi üyesi olarak, "büyük işadamları örgütü"nün sesi halinde bulunması, "basın özgürlüğü"nün neresine sığar? Buna karşılık, gazetecilerin örgütsüzlüğüne, "basın özgürlüğü" namına hiçbir "demokratik eleştiri" getiremeyen bir sivil toplum örgütünün "demokratik namus"u ne kadar içtendir?
Kelimenin gerçek anlamıyla bir "meslek örgütü" bile olmayan, "medya hiyerarşisi" ne göre oluşan Basın Konseyi çatısında önceki gün Ceza Yasası'na karşı "iletişim (basın) özgürlüğü" çağrısı yapan medya yöneticileri... "Dünyada basın özgürlüğü" nü savunma amaçlı "Uluslararası Basın Enstitüsü" IPI' ın üyeleri filan... Siz ne anlıyorsunuz Allah aşkına "basın özgürlüğü" nden? "Patron çıkarları" ekseninde medyacılık, otosansür gölgesinde basıncılık, şu ya da bu iktidarı kollayarak muhalefetçilik, gazetecinin kaderini iki dudağınız arasında tutarak özgürlükçülük, gazeteci cezalandırarak hukukçuluk, otoriter sistemlerinizi koruyarak demokratçılık, bazen türbanlıbaşı kapalı bazen kafası fazla açık gazetecileri kimi mekânlardan dışlayan otoriter düzene teslim olarak bağımsızlıkçılık oynarken... "Basın özgürlüğü" nden hakikaten ne anlıyorsunuz!
|