Şeyhin kerameti Stiglitz'ten menkul
Ünlü iktisatçı Joseph Stiglitz'in Dünya Bankası Başkanlığı için önerdiği adaylar arasında Kemal Derviş'in de bulunması bazı vatandaşlarımız için gurur vesilesi sayılabilir ama benim için bir 'küçük hayal kırıklığı' oldu. Malum, 'Büyük Hayal Kırıklığı' Stiglitz'in 'Küreselleşme'yi yargılamak için kullandığı tamlama. İki meslektaşı ile 2001 Nobel İktisat Ödülü'nü paylaşan uluslararası çapta bir üstadın Kemal Derviş'imiz hakkında sergilediği bu teveccühten ötürü, 'hayal kırıklığı' yaşamak yerine gurur duyanlara da elbette saygılıyım. Ancak; zenginliği kuzey yarımküreye, yoksulluğu da güney yarımküreye özgü kılan vahşi kapitalizmi IMF ve Dünya Bankası gibi kurumlarıyla birlikte kökten sorgulama farzı ortada iken, başkanlığa filan isim yerine falan ismin getirilmesini önemsemeyi Stiglitz'in 'muhalif şöhreti' ile bağdaştıramadığım için, önerilen kişiden çok öneren kişi yüzünden hayal kırıklığına uğradım. Ana mesele olarak vahşi kapitalizmin vahşiliğinden bir zerre bile yitirmediği gerçeği ortada iken nelerle meşgulüz? Kaldı ki, Nobel'li iktisat üstadımızın bu kıytırık ıslahatçı önerisi ayrıca kendi içinde de tutarlı değil. İki yıl kadar önce 'Küreselleşme Büyük Hayal Kırıklığı' isimli kitabı yayınlandığında Stiglitz'i küreselleşme karşıtlarının gözünde ciddi bir sorgulayıcı adayı haline getiren eleştiri ve öneriler esasen Kemal Derviş'in Türkiye'deki uygulamalarını da doğrudan mahkum eder niteliktedir. Üstat kitabının bir yerinde şöyle demektedir: - Devlet teşebbüslerini yeniden yapılandırmak önemlidir ve özelleştirme de bunu yapmanın etkili bir yoludur. Ama insanları devlet teşebbüslerindeki az verimli işlerden çıkarıp işsiz bırakmak bir ülkenin gelirini artırmaz, işçilerin refah düzeyini ise hiç artırmaz. Çıkarılacak ders çok basit ve bunu defalarca tekrarlıyorum: Özelleştirme daha ayrıntılı bir programın parçası olmalıdır, bu program özelleştirmenin çoğunlukla getirdiği iş kayıplarını dengelemek için iş sahası yaratmalıdır. Görülüyor ki, Stiglitz'in teşhis ve reçeteleri ile Kemal Derviş'in Türkiye'deki uygulamaları arasında yalın ve kalın bir zıtlık vardır. Türkiye'de özelleştirme, ne Özal zamanında, ne de Derviş kurtarıcılığı (!) sırasında '....ayrıntılı bir programın parçası' olabilmiştir. Stiglitz'in, 'Türkiye'deki iktisadi bunalımı çok iyi yönettiği' için Dünya Bankası Başkanlığı'na aday gösterdiği Kemal Derviş'in 'devri saltanat'ından ülkemize ne kaldığını özetlemek için hazretin en taze beyanlarını hatırlamakla yetinebiliriz. Arjantin borçlarını yapılandırıp kaşla göz arasında 20 milyar doların üzerinde bir faiz yükünden kurtulurken hazret şöyle buyurmuştu: - Biz de Arjantin'in şimdi yaptığını o sıralar tartışmıştık. Ama borçları yeniden yapılandırsaydık sonuçta halkımız zarar görecekti. Bir kere, 'tartıştık' sözünün doğru olmadığını biliyoruz. Tam aksine, Kemal Derviş ve kafadarları ' borç yapılandırma' hakkında en cılız, hatta imalı tavsiyeleri bile ' faiz çarkını döndürebilmek' açısından felaket habercisi gibi görüyorlardı. Halkımız zarar görürmüş. Aman ne de 'sosyal demokrat' bir duyarlılık!!! Hangi halk? 75 milyon vatandaşımız değil de ' rantiye'yi oluşturan 10 bin kişilik mutlu azınlık mı bizim halkımız? (Bankalarımızda bir trilyon liranın üzerinde hesabı olan ve devlete borç verip faizle semiren on bin gerçek ve tüzel kişi.) Hasılı Stiglitz, kendi fikirleriyle zıt uygulamaları olan Kemal Derviş'i önermiştir. Bununla birlikte 'üstat neyi niçin tavsiye ettiğini bilmiyor' demeye de dilim varmıyor. Dünya Bankası'na yerleşik kural gereğiAmerikalı birinin başkan olmasına karşı çıkan ünlü iktisatçı belki de bu kurumun doğrudan ekonomiüstü bir 'şahinlik karargahı' haline gelmesinden endişe ediyor. Adaylardan birinin, şahinliği tescilli Wolfowitz olması üstadın itirazlarını anlamlı da gösterebilir. Ancak, IMF ve Dünya Bankası, var oldukları günden beri 'sömürgeci şahinler'in konuşlandığı birer stratejik karargâh değil midirler?
Sanki kapitalizmin özü itibariyle kaçınılmaz biçimde vahşi bir iktisadi çark olduğunu gizleme tezgahı ile karşı karşıyayız.. Sanki 'küreselleşme'yi yücelten de, eleştiren de, iyi polis-kötü polis oyunu çerçevesinde aynı 'teşkilat'a hizmet ediyor.. Ve sanki, yoksullar adına ' soyguncu ve çürütücü kapitalist sistem'e duacı olmaya devam etmemiz için ucuz ıslahatçı söylemlerle uyuşturucu bir iyimserliğe şartlandırılıyoruz..
|