| |
Bingöl'de kuşlar...
Yazı masasının başına oturduğumda İstanbul'da kuş cıvıltıları içinde ortalarda salınan erken gelmiş bir bahar havası vardı. Bingöl'de ise kuşlar susmuştu. Cumartesi günü Bingöl'ün Karlıova ilçesinde saat 9.36'da Richter ölçeğine göre 5.7 büyüklüğünde gerçekleşen deprem Erzurum'un Çat ilçesini de vurdu. 16 kişi yaralandı. Karlıova'daki 106 ev oturulamaz hale geldi. İlçeye bağlı ulaşılabilen köylerde evler ve evler kadar önemli olan ahırlar büyük hasar gördü. Büyük ve küçükbaş hayvanlar telef oldu. Ulaşılamayan köylerde ise durum belli değil. Pazar günü durumun ne olduğunu önce bizim Bingöllü Ahmet'i arayarak tetkik ettim. 1 Mayıs 2003'te çocuklarımızı bir müteahhitlik yolsuzluğuna kurban verdiğimiz Çeltiksuyu ile Karlıova arasındaki mesafeyi sordum. Çeltiksuyu merkeze otuz, Karlıova elli kilometreymiş. Bölge halkının yeni deprem olacak endişesiyle ağır kış koşullarına rağmen derme çatma evlere girmediğini, henüz yardımın da düzenli bir hale gelmediğini öğrendim. Sonra da öğlen haberlerini izledim. Çeltiksuyu Yatılı Bölge Okulu'nu yapan müteahhidin dışarıda olduğunu da bu sırada öğrendim. Ne büyük şehirlerde, ne de yoksul kırlarda henüz depreme karşı önlem alamadığımızı, bırakın depreme önlemi, kar yolları kapadığında köylere ulaşamadığımızı bir kez daha görmenin hüznü çöktü içime.
Bingöl'de depremin en sevindirici yanı ölüm olmamasıydı. Bingöl haberlerini okuduğum gazetelerden birinde, deprem bilgilerinin yanı başında "kuşlara" da çok hoyrat davrandığımızın bilgileri vardı. Türkiye Avrupa'daki en çok kuş türüne sahip olmasına rağmen son on yılda yaşanan yüzde 53.6'lık kuş kayıplarıyla Avrupa birincisi olmuştu. İnsanlarımızı koruyamıyor, kuşlarımızı da yok ediyorduk. Dünya Kuşları Koruma Kurumu'nca hazırlanan 'Avrupa'nın Kuşları Raporu 2004'de, sağlıklı bir çevrenin en net göstergesi olarak kuşlar gösteriliyor. Doğanın dilini anlamadığın vakit kuşlar da gidiyor. Düşünün ki, 319 kuş türüyle Avrupa'nın en çok kuş türüne sahip olmamıza rağmen bunları sürekli yok ediyoruz. İngiltere ise tersini yapıyor. Baksanıza son on yılda kuşların nüfusu yüzde 37.6 artmış. Bizdeki kaybın Avrupa'nın birincisi olacak kadar ağır olması, doğayı nasıl vahşice aşındırdığımızın hazin bir kanıtı. Depremde insanını koruma. Avrupa'nın en zengin kuş türlerini yok et. Bu bizim toplumun doğa ile ilişkilerini ne kadar hoyrat ve bencil bir şekilde götürdüğünü göstermekte.. Depreme karşı insanlarımızı, siyasetin bugüne kadar finansmanını yapan müteahhitlikten dolayı koruyamadığımızı biliyoruz. Zemin etüdü yapmadan inşaat izni veren bürokrasi, gözünü para bürümüş müteahhit ve binanın sağlamlığından ziyade fazla kat peşinde koşan kitleler. Yaşamın değil avantacılığın asıl olduğu bir kökleşmiş zihniyet.
Eğer hükümet AB ile müzakerelere başlarsa en büyük gerginliklerden biri de çevre konusunda çıkacak. Herkesin kolayından para kazanmaya koştuğu ve bu nedenle doğayı acımasızca yok ettiği bir toplumda, çevreyi korumaya hiç kimse para yatırmak istemeyecek. Aynen ozon tabakasıyla ilgili antlaşmayı imzalamamamız gibi.. Aç gözlü bir bencillikle kestirmeden daha iyi yaşayacağını sanan bir garip zihniyet, insanlarını ve kuşlarını öldürerek doğadan dışlanıyor. Olayların tümüne bir bütünsellik içinde değil de, dar boyutlardan bakarak buralardan geçip gidiyoruz, üstelik bu coğrafyayı da kendimize cehennem ederek. İstanbul'da hava baharla flört edip, kuş sesleriyle bezeliydi. Bingöl'de ise kuş sesleri susmuştu.
|