| |
İnsan, kanunun kölesi değildir
Bir devlet kurumunda aşçı olarak çalışıyordu yurttaşımız. Kişilerin ve kurumun adını bilerek saklı tutuyorum. 10 yıldır aynı kurumdaydı ve arkadaşlarının söylediğine göre "iyi bir insan" olarak tanınıyordu. Bir pazar günü, mutfak malzemesinden piyasa değeri 110 yeni lira tutarındaki gıda ve temizlik maddesini oğluyla evine gönderirken yakalandı. Kurumun müdürü, aşçının 17 yaşındaki oğlunu elinde bazı paketlerle giderken görmüştü ve ne olduğunu sorunca olay meydana çıkmıştı. Götürülen malzeme, yağ, deterjan, sabun, pirinç ve şekerdi. Müdür Bey, hadiseyi polise intikal ettirdi. Ön soruşturma yapıldı. Mahkeme, 17 yaşındaki lise öğrencisini tutuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktı, babasını ise tutukladı. Öğrenildiğine göre bu işe kalkışan vatandaşın 5 bin yeni lira kadar kredi kartı borcu bulunuyordu ve bu yüzden 600 liralık maaşına haciz konulmuştu. Evde, ikisi ilkokul, biri lise öğrencisi üç çocuk vardı. Adamın eşi, "Biz onurlu bir aileyiz, son günlerde geçim sıkıntısı çekiyorduk, eşim bu yüzden kötü bir şey yapmış olabilir" demekle yetiniyordu. Bizim gazete, konuyu başka bir boyutta yansıttı çarşamba günü ve sordu: Şimdi bu vatandaş, "zimmet" suçundan 6 ila 12 yıl arasında hapis cezasına mı çarptırılacak? Bense meseleye, olayın daha öncesine bakarak yaklaşmayı düşündüm. Kurum yöneticisi erk sahibidir, "inisiyatif" kullanma hakkı saklıdır. Kurum müdürünün yerinde ben olsam şöyle davranırdım: 1- Maiyetimde 10 yıldır yıllardır çalışan o kişi, aslında "iyi" bir insandı. 2- Evine gönderdiği malzemeler sadece gıda ve temizlik maddesiydi. Acil bir ihtiyacı gösteriyordu. Piyasada satılıp paraya tahvil edilecek başka bir şey değildi. 3- Bu maddelerin tutarı nihayet 110 liraydı ve henüz kurumdan da dışarı çıkartılamamıştı. Yani görmezden gelinmesi daha mümkündü. 4- Evde 3 çocuğu ile eşi infak ve iaşe bekleyen bir adamın maaşına da haciz gelmişse, bu insanın dengesini bozabilecek bir ruh hali yaratabilirdi. 5- Kredi kartı harcamaları tahrik edicidir ve insanları borç girdabına sürükleyebilirdi. 6- Olayı polise intikal ettirdiğim takdirde, suçlu erkek büyük bir mahcubiyet yaşayacak, çocukları okulda ve mahallede "damgalanacak", karısı da insan içine çıkamayacak hale gelecekti. Sonuç olarak: İyi davranış kazandırır, kötü davranış kaybettirir! Burada en iyisi, aşçıyı, bir daha böyle bir şey istemiyorum, şeklinde uyarmak ve ardından da küçük bir yardım olanağı yaratmak olmalıydı. Sanki böyle bir olay hiç cereyan etmemiş gibi... Böyle dramatik bir durumda, bir devlet yöneticisinden, olumlu ve yapıcı inisiyatif beklemek insani bir duygu değil midir? Kaldı ki olay, "tekemmül etmemiş bir hırsızlık" vakasıdır. Suçluya pekala bir şans tanınabilirdi. Bu şans, devlete bir şey kaybettirmeyeceği gibi suçluya ve ailesine de yeniden onurlu bir gelecek kazandırabilirdi. Kurum yöneticileri, "sivil harp" halindeki insan taburlarının veya bölüklerinin komutanları gibidir. İyi komutan, inisiyatifini yerinde kullanan komutandır. "Her şey kanun" olsaydı, kanunlar yokken nasıl yaşadığımız izah edilemezdi! Sonuçta, kurum müdürü isteseydi ortaya çıkan bir aile trajedisini baştan önleyebilirdi.
|