 |  |
Ankara ağzı...
AK Parti'nin bugüne kadarki en önemli özelliği ne? Antidemokratik bir sisteme muhalif oluşu... AK Parti'nin bugüne kadar gösterdiği başarı performansının tılsımı ne? Sistemi demokratikleştirmek isteyen AB ile yaptığı işbirliği... AB ne istiyor? AB, insanın, bireyin, yönetilenin insan haklarına saygılı, demokratik ve piyasa ekonomisine özenli bir zihniyet tarafından yeryüzü standartlarında bir yaklaşımla yönetilmesini istiyor. "Yönetilenin" asıl, "yönetenin" tali olduğunun kabulünü talep ediyor... AK Parti bu istikamette icraat yaptığında inanılmaz bir başarı grafiği çiziyor, bu anlayışın manyetik alanından çıkıp Ankara'ya teslim olduğunda da, şaşırtıcı hatta dehşet verici bir form düşüklüğüne uğruyor... Hükümet, büyük bir başarı göstererek "müzakere tarihi" almış olmasını algılayamamış gibi davranmakta... Türkiye normlarında bir ülke için "müzakere tarihi" almak kolay değildi ama hükümet bunu başardı... Ancak neyi başardığını galiba fark etmedi... Bu istikamette hızını artırarak yola devam edeceğine, 17 Aralık sonrasında Ankara'ya teslim oldu... Müzakere tarihi almış bir ülkenin Dışişleri Bakanı'nın muhatabımız olan AB'nin temsilcisine "o da kim oluyor?" demesi, Lüksemburglu bakanı aşağılaması inanılacak gibi değil...
 Başbakan da, aynı üslubu üstelik dozunu artırarak benimsemiş gözükmekte... Yere düşen kadına tekme vuran polisi kınayıp gereğini yapacağına dinlemekten bıkıp usandığımız Ankara ağzı ile medyayı suçluyor... "Medya açıkça Avrupa'ya servis yaptı..." "Bunu benim basınım, milli basınım niye düşünmüyor?" Hepimiz yönetilenlere zulmedilmesin, devlet halkı dövmesin diye bir AB üyeliği isteyip açık toplum arzusunu ısrarlı bir şekilde vurgularken, AB için tarihsel adımlar atmış Başbakan Tayyip Erdoğan dönüş yoluna girmiş gibi konuşuyor: "Medya açıkça servis yaptı..." " İnsan odaklı" yönetim anlayışının örneği olan AB'ye tam üye olabilmek için "egemenlik" kavramını değiştiren Başbakan şimdi "milli-gayri milli" ayrımına sığınıyor... "Milli" lik yönetimin yönetilenlere zulmetmesini dünyadan saklamak mı? İdi Amin'in insan etini yemesini gizlemek, Miloseviç'in Kosova'ya bomba yağdırmasını söylememek, Saddam'ın halkını soykırıma tabii tutmasını saklamak... Bu mu "milli" anlayış?
Allah'tan AB var... Olmasa "yönetilenlere", özellikle de "kadınlara" hiç kimse böylesine sahip çıkmayacak. Kadınların "yaşam haklarını" yok eden ve ardından da "töre cinayeti" diyerek bu suçlara "ceza indirimi" uygulayan bu "milli" anlayış değil miydi? Bunu hiç olmazsa şimdilik kağıt üzerinde AB sayesinde düzeltmedik mi? Pazar akşamı, güvenlik güçlerinin yerdeki bir kadını tekmelediği dehşet sahnelerini görüp ayağa kalkan bir hükümet yetkilisi, bir ana muhalefet yöneticisi, kadın dernekleri, sivil toplum kuruluşları ya da medya unsuru oldu mu? AB Troykası Ankara'da toplanmasa kim bunu tartışacak, çaresiz kadın göstericiye kin ve nefretle saldırmayı kim kınayacaktı? Bu da gene AB sayesinde oldu... AK Parti hükümeti yeryüzünün sinyallerini almadığı vakit, yürüyüşünü mehter yürüyüşüne uyduruyor, iki adım ileri, bir adım geri... AK Parti sistem partisi olacaksa, AK Parti Ankara partisi olacaksa, Ankara ağzı ile konuşup onu bunu suçlayacaksa, bunu ondan çok daha iyi yapacak epeyce aday var... AK Parti, en büyük müttefiki olan AB'nin eleştirilerine kulak vermeyi sona erdirirse tüm gücünü ve özelliğini yitirir... AK Parti yıllarca sırtında boza pişirilmiş fakir ve tutsak bir halka, evrensel düzeyde bir yönetim, zenginlik ve özgürlük getirmeyi vaat ettiği için var ve başarılı... Ancak, kendi ayağına ateş etmekte çok ısrarlıysa, ona da yapacak fazla bir şey yok...
|