 |  |
  |
|
El şakası
Çözemediğim en yaman çelişkilerden biri de şu: Farklı kültürlere herkesten fazla sahip çıkan entelektüel liberal demokratlarımız, nasıl oluyor da, biz Türkler'in ortaya çıkmış her fırsatta birbirini pataklama kültürüne sahip olduklarını kabul etmiyor ve buna sahip çıkmıyorlar? Kaybolmaya tamamen yüz tutmuş, üç beş kişinin konuştuğu lehçelerin bile korunmasını savunan, içli köfteye büyük saygı duyan, ezo gelin çorbasına, kasap havasına, pastırmaya ihtimam gösterilmesi gerektiğini kabul edenlerin, bizim birbirimizi dövme kültürümüze de sahip çıkması gerekmez mi? Netice itibariyle meydanda toplanmış bir grup göstericinin dövülmesi de nihayet bir kültür olayı değil mi? Başbakan bile meseleyi tersinden koyuyor. "Medya dayağı abartarak bizi Avrupa'ya jurnalledi" diyor. Halbuki, medya sadece hareketli görüntüye bakıyor! Aferin çok iyi dövdünüz, diyemeyeceği için de haliyle karşı çıkıyor. Avrupalılar'a şöyle desek ne olur: "Kardeşim, bu bizim kültürümüz, biz birbirimizi dövmeden duramayız!" İşte bu hem "ulusal" hem de "çok kültürel" bir duruştur. Avrupalı demokratlar da bu duruş karşısında apışıp kalacaklardır. Bizde emeklemekten yeni çıkmış her çocuk, sevgi gösterisi olaraktan ensesine şaplak yemeye başlamaz mı? "El şakası", bizim en belirgin sosyal ilişkilerimizden değil midir? Mektepte veya mahallede oğlanlar birbirleriyle tepişerek, sürekli birbirlerine "pandik atarak" eğlenirken, kızlar da bu tabloları seyrederek kıkırdamazlar mı? Avrupalılar "el şakası"nı bıraktılarsa, bize ne? Emniyet yetkilileri de dayağa dayanak bulmak için, "Göstericiler tahrik etmiştir" diyorlar. Halbuki, "Olay, polisimizin göstericilere yaptığı bir el şakasıdır" deseler sorun kalmayacak. Avrupalılar da bu kültürel gerçeği kabul edecekler: "Haa, demek ki bu Türkler'in milli kültürünün bir parçasıymış!" Şark'ta en harbi samimiyetler "enseye tokat, arkaya parmak" şeklinde tasvir olunmuyor mu? O kadar ki, ben diplomatik görüşmelerde hava samimileşince bizimkilerden birinin, yabancılara hemen enseye tokat şeklinde girişeceğinden hep korkmuşumdur. Bu korkuyu en fazla da, Erdoğan-Berlusconi samimiyetinde yaşamışımdır, doğrusu...
|