Kaldırım Serçesi sahnede canlanıyor
Frederique Mathieu, Piaf rolünde Fransız basınının gönlünü kazandı. Gösteri 2006 yılına kadar devam edecek.
Kaldırım serçesine caz ritimleri
Fransız şarkıcı Edith Piaf'ın bir melodramı andıran hayatı yeniden sahnede. Kapalı gişe oynayan "Sokağın Gölgesi" adlı gösteri sanatçının müziğine yeni bir yorum getiriyor.
Yirmi yıllık can dostum, şarkıcı, oyuncu, müzisyen ve dansçı Fredo'mun oynadığı, Piaf'ı konu alan "Sokağın Gölgesi", 2006 yılına kadar uzatıldı ve Fransız basınından müthiş ilgi gördü. Daha gösterinin heyecanını üzerimden atmadan, sanatçıyı bir de, son yıllarında kendisini çok iyi tanımış olan, Piaf müzesinin kurucusundan dinledim. Dolayısıyla da, içim serçeyle bu kadar dolmuşken, bir kere de ben anlatmak istedim size şu muhteşem kadını. Herkes gibi ben de, o damardan vuran sesi yüzlerce kez dinlemiş, sokak çalgıcılığından Carnegiehall sahnelerine uzanan hayat hikayesini az çok okumuştum. Ama doğrusu, o 1.47'lik vücudun içinde bunca tutku, bunca ateş, bunca acı olabileceğini algılayamamışım hiç. Edith Piaf'in içli melodramları aratmayan hayatı 1915'te bir sokak lambasının altında başlar. O daha bebekken, annesi İstanbul ve Tunus pavyonlarında şarkı söylemek için Paris'i terkeder, cambaz babası ise sokaklarda şapkasıyla para toplamakla meşguldür. Piaf, gerçekten de kaldırımlarda büyür. Ta ki, 1935 sonbaharında, Belleville polislerinden kaçmaktan bıkıp, zengin mahallelerinde "işe çıkana" dek. İşte o gün, yakışıklı bir adam onun sesiyle büyülenir ve sahibi olduğu barda iş teklif eder: Serçe, sokak lambalarından sahne ışıklarına terfi edecek ve bir kaç yıl içinde tekniğini geliştirerek Fransa'nın en büyük sesi olacaktır.
HAYATININ AŞKI Ömrü boyunca sahnede giyeceği tek kıyafet olan siyah elbisesiyle Paris'in en prestijli sahnelerinde şarkı söylemeye başlayan Piaf'i konu alan piyes ve film kapalı gişe oynamaya başladığında, Paris Alman işgaline yenik düşer. Alman askerlerine karşı koyarak ne kadar yürekli bir kadın olduğunu tüm Paris'e gösterir. İşgal yılları boyunca repertuarına unutulmaz şarkılar ekleyen Piaf, bu arada yetenekli bir genci keşfetmiştir: Yves Montand. Bir kez daha müzikle aşk iç içe yaşanacaktır. Artık çevresinde kalabalık bir ekip vardır. Müzisyenleriyle birlikte yaşarlar, günün ve gecenin her saatinde beste yapar, eğlenir, kavga ederler. 1947 yılında Edith ve "boys"ları Amerika'ya davet edilirler. Piaf, Broadway yıllarında hayatının en büyük aşkına rastlar. Boksör Marcel Cerdan, onun sanatçı olmayan ilk sevgilisidir. Piaf en güzel aşk şarkılarını bestelerken, Cerdan 1948 dünya şampiyonu olur. Bu dev adamla bu minicik kadın birbirlerine delice bağlanırlar ama aşkları, Marcel Cerdan'ın düşen uçağıyla birlikte okyanusa gömülür. O, ertesi akşam, bir başka efsanevi kadının, dostu Marlene Dietrich'in desteğiyle yeniden sahnededir ama o günden sonra gözlerindeki ışık bir daha geri gelmez. Gerçekten de Piaf'in o uğursuz 1949 yılından önceki fotoğrafları ve filmleriyle sonraki görüntüsü arasında inanılmaz bir pırıltı farkı vardır. Edith Piaf'ın bundan sonraki yaşamı çok farklı olacaktır. Yeni bir eve yerleşecek, salonundaki piyanodan Charles Aznavour, Georges Moustaki, Gilbert Becaud, Eddie Constantine gibi büyük müzisyenlerin parmakları geçecek ama o, "ruhunun çocukluğunu" bir daha bulamayacaktır. Piaf, tüm bu acılı dönemlerinde yanından ayrılmayan bestecisi Pills ile evlenip uzun bir Amerika turnesine çıkar, ardından aylarca Olympia'da kapalı gişe konser verir ama alkol ve morfin karışımıyla depresif bir ruh haline girmiştir artık. Şarkılar, erkekler ve hastalıklar hayatından büyük bir hızla geçip giderler. Sahnede sık sık bayılan kaldırım serçesi hayata bağlanmak için son bir adım atar, kendisinden 20 yaş küçük bir kuaför olan Teo'ya aşık olur. Basının alaya aldığı bu ilişki, son yıllarının tek heyecanıdır.
EKONOMİYE İNANMAM Bu son döneminde 40 kiloluk bedeniyle zavallı bir kuş gibi görünen Edith, sahneye çıktığında birden büyüyor, gözünü bile kırpmadan şarkı söyleyerek tüm salonu hipnotize ediyordu. Kendisine "Sağlığınız bozuluyor, biraz daha sakin yaşayın" diyenlere ise harikulade bir cevap veriyordu: "Ekonomiye inanmam. Ne işte, ne aşkta, ne de parada. İnansaydım böyle şarkı söyleyebilir miydim?" Müzesindeki o meşhur minicik siyah elbisesinin ve 34 numara ayakkabılarının önünde, en ünlü şarkısının sözlerini düşünüyorum: "Hayır, hiç bir sey için pişman değilim." "Ekonomiye inanan" küçük bir ruh yazabilir miydi bu sözleri? Gösteriyle ilgili ayrıntılara www.ombredelarue.com adresinden ulaşabilirsiniz.
Sedef Ecer
|