Enayilik ile üstünlük arasında
Dünkü SABAH'ın Kopenhag'ın 'İncil' kriteri diyerek muzip bir başlıkla yayınladığı haberi okurken burukça gülümsemekten kendimi alamadım. ' Müslüman olsun olmasın, her ilkokul öğrencisi İncil'i okuyacak. Çünkü her öğrenci İncil'deki hikayeleri bilmek zorunda' diyen Danimarka Milli Eğitim Bakanı beni farklı sebeplerle gülümsetti. Bir kere, her inanıştan insanın İncil'deki hikayeleri bilmesinde sakınca görmem. Hele dinini öğrenmiş bir Müslüman çocuğun bu hikâyeleri okumasında ' İslami' yarar bile bulabilirim. Çünkü böyle bir çocuğun saf sezgi ile sağlıklı bir karşılaştırma yapabileceğine, o zaman da bu hikayelerin İncil ve Kur'an'daki farklı biçimlerini yorumlayıp hangi kutsal kitaba insan elinin karıştığını, hangisine karışmadığını hissedebileceğine inanırım. Kopenhag'ın 'İncil' kriteri bana ayrıca, geçen gün bir televizyon programında AB değerlerinin kırılganlığı üstüne söylediklerime itiraz eden değerli yorumcumuzun ' güvence'sini hatırlattı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın geleceği ile din eğitiminin zorunlu veya seçimli olması gibi konuların tartışıldığı programda, meseleye ille de AB ölçütlerini esas alarak bakamayacağımızı ifade etmiştim. Hiçbir AB değerinin vazgeçilemez, ters yüz edilemez evrensel kıstas güvencesi teşkil etmeyeceğini öne sürmüştüm. Yine bu bağlamda Avrupa'da haçlılığın hortlayabileceği, ırkçılığın azgınlaşabileceği, azınlıklarla ilgili özgürlükçü yaklaşımın bir anda çarpıklaşabileceğini anlatmış, uluslararası hiçbir kural ve ilkenin yeryüzünde mutlak geçerlilik kazanmadığını belirtmiştim. Nitekim AB'nin has üyelerinden Hollanda'nın göçmenlere kendi dillerinde eğitimi artık çok gördüğünü örneklemiş, bizzat Avrupalı gözlemcilerin ürkütücü tespitlerini kaydetmiştim. Hollanda'da köktendinci bir Müslüman tarafından İslam'ı aşağılayıcı filminden ötürü bir yönetmenin öldürülmesinden sonra patlayan düşmanlık üstüne bu ülke aydınlarının bir teşhisini hatırlatmıştım: - Birdenbire bu şiddet nasıl patladı? Demek ki biz öteki kültürler karşısında hoşgörü sahibi değilmişiz. Bizimki sadece kayıtsızlıkmış. Bu görüşlerime itiraz eden yorumcu 'Avrupalı her şeyi tartışır, ama gelinen uygar çizgiden geri dönüş asla olmaz' diye teminat vermişti. Danimarka Milli Eğitim Bakanı'nın İncil okumayı zorunlu kılmaktan söz edişi herhalde, ikimizin de kulaklarını farklı şekilde çınlatmaktadır. Bu yeni Kopenhag gününün anlam ve önemi üstüne; toplumların gizli dinamiklerine ve geriye kırılışlarına ilişkin yaşanmış bir öykü var. Yugoslavya'nın ' farklı unsurların birliği'ne örnek gösterildiği yıllarda Boşnak asıllı bir 'Federasyon subayı' bir dostuma anlatıyor: - Tito zamanı.. Hepimiz komünistlik sayesinde kardeş olmuşuz ya.. Sırp, Boşnak, Müslüman, Katolik, Ortodoks; birlikte sosyalist öğretiye bağlanmış, aynı inançta buluşmuşuz! Ailecek görüştüğümüz bir Sırp subayı bizim eve misafirliğe gelmişti. Küçük çocuğunun uykusu bastırınca onu alıp odamızda yatırdık. Gitme vakti çatınca da derin uykudaki çocuğu anne babasına vermek üzere kucağıma aldığımda sert bir cismi fark ettim. Durup baktım, adam çocuğunun koynuna bir haç gizlemiş. Allah Allah. 'Yahu alemin enayisi biz miyiz' deyip ben de ondan sonra çocuğumun koynuna bir Kur'an-ı Kerim koymaya başladım. Daha sonra Sırp arkadaşla konuştuk. Bana 'inancım bu, ne yapayım, çocuğumun koynuna haç koyduğum zaman kendimi daha iyi hissediyor, onun korunacağına inanıyorum' dedi. Aslında bu öykü çok şeyi anlatırken aynı zamanda bizim bütün çözülme, çökme ve batılılaşma maceramızın ruhunu özetliyor. Hiç kimse bizim nesillerimiz kadar kolay şekilde 'dünya vatandaşı' olmuyor. Hiç kimse kimliğinin ana damarını bizimki gibi kolayca silikleştirmiyor veya tamamen yok saymıyor. Boşnak subayın dediği gibi ' alemin enayisi' hep biz oluyoruz. Mesela biz, Haçlı Seferleri sırasında intikam hırsıyla veya açlık yüzündenöz insanımızın etini yiyenleri, yüz çocuğumuzdan birine bile belletmiş değilizdir. Ama karşımızdakiler yüz çocuklarından doksan dokuzuna 'Barbar Türk' önyargısı ile kemikten ve kökten bir düşmanlık aşılamayı ihmal etmemişlerdir. Tabii ki 'Keşke biz de onlar gibi yapsaydık' demiyorum. Sadece, durumun böyle olduğunu milletçe bilmek gerektiğinden söz ediyorum. O zaman bu iyi yanımız, enayilik değil, evrensel bir üstünlük olacak.
|