Kürt başkanlı Irak, Türkiye'ye uyar mı?
Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler AKP iktidarını hızla yeni durum değerlendirmeleri yapıp, daha sağlam ve gerçekçi bir zemin üzerinde siyaset yapmaya itiyor. Bu zorunluluk yalnızca Irak'ta seçimlerin ardından yaşanan gelişmelere uygun siyaset geliştirilmesiyle sınırlı da değil. Lübnan'da eski başbakan Refik Hariri'nin öldürülmesiyle ortaya çıkan yeni durum da hükümetin zorlu bir değerlendirme yapmasını ve tercihlerde bulunmasını gerektirecek. Eğer Hariri'nin öldürülmesinin ardında tahmin edildiği gibi Suriye'deki rejim varsa Şam'ın dünyada ve bulunduğu bölgede siyasi bağlamın tümüyle değiştiğini anlamadığına hükmetmek gerekir. Bu durumda hükümet, Suriye'ye karşı nasıl bir tavır takınacağı konusunda kendisi açısından zor bir tercihle karşı karşıya kalabilir.
Kerkük ve anayasa Ancak Türkiye açısından asıl öncelik, Irak'ın yeniden yapılanmasında bir şekilde etkili olmaktır. Bunu gerçekleştirmenin yolu ise öncelikle bugüne kadarki siyasetin köklü şekilde gözden geçirilmesinden geçer. Türkiye'nin Irak politikasını içine oturttuğu çerçevenin seçim sonuçlarının ardından pek gerçekçi olmadığı ortaya çıktı. Türkiye'nin desteklediği ve sözüne itibar ettiği Türkmen Cephesinin aldığı oy oranının düşüklüğü yalnızca seçim hilelerine bağlanamayacak kadar anlamlı. En azından Türkmenler'in yalnızca etnik kimlikleriyle değil mezhep aidiyetlerine bağlı olarak da oy verdikleri, Türkiye'deki bazı çevrelerin kurguladığı şekliyle bir Türkmen siyasetinden söz edilemeyeceği ortaya çıktı. Irak'ın toprak bütünlüğü ancak federal bir yönetim altında korunabilecek. Bu federatif yapı içinde Kürtler özerkliği hayli geniş bir şekilde tanımlanmış bir yönetime sahip olacak. O açıdan bakıldığında devlet başkanının bir Kürt olması belki de Kürtler'in kurulmakta olan yeni Irak rejimine sadakat duymalarını sağlayabilecek ender unsurlardan biri olacaktır. Kürtler'in izleyeceği siyaset açısından Türkiye'yi en çok ilgilendiren konu, Kerkük'ün statüsünün bugünkü geçici anayasada tanımlandığına benzer şekilde kalmasıdır. Bunun da ötesinde Irak'ın bir din devleti haline dönüşmemesinde de Türkiye'nin çıkarı olması gerekir ve bu açıdan Türkiye, Kürtler'le ve Irak'taki diğer laik gruplarla bir çıkar birliği içindedir .
Üçlü denklem Seçimlerin ardından yaşanan gelişmelerin belki de en önemlisi seçimleri boykot eden Sünni grupların da anayasanın hazırlanması sürecine katılma kararı vermiş olmalarıdır. O açıdan Irak'ta yepyeni bir iktidar yapılanmasının müthiş çekişmeli pazarlıkları başladı. Çoğunluğu ellerinde tutan Şiiler'in bu pazarlıklarda ne ölçüde cömert davranacaklarına bağlı. Siyasi iktidarın ve ülkenin kaynaklarının nasıl dağıtılacağı meselesinin yanısıra, dinin ülkenin yönetimindeki rolü de önemli bir pazarlık unsuru olacak. Türkiye'nin siyasetinin bu nedenlerle Şiiler'in ve Kürtler'in güç kazandığı; Sünniler'in ise bir daha geçmiştekine benzer bir iktidara sahip olamayacakları gerçeği üzerine kurulması gerekir. Bu durumda da Irak'ın siyasi istikrarı gruplardan hiçbirinin diğerleri üzerinde mutlak bir hakimiyet kuramayağı, insan haklarına saygılı ve dinin siyasetteki rolünün sınırlı kalacağı bir rejimin kurulmasına bağlıdır. Türkiye'nin öncelikli hedefi de bu yönde siyaset üretmek olmalıdır.
|