Ne mutlu "mutluyum" diyene!
Türk medyası önceki gün mutluluktan uçuyordu manşetlerinde. Devletin bir kurumunun; milletin "hissiyat"ına dair yayınladığı bir anketin haberleriyle. Buna göre: Milletimizin yarıdan çoğu mutluydu. Ne mutlu! Bu haberleri okuyan bizler; hepimiz, mutluluktan uçabilirdik artık. Devlet bize mutlu dediğine göre, mutluyuzdur öyle değil mi? Devletten daha mı iyi bilecektik sanki mutlu olup olmadığımızı? Yine de... Daha farklı da gelişebilirdi olay. Örneğin: "Mutlu olunacaaaaak! Ol!" İşte o kadar! Daha önce defalarca mutlu olmamış mıydık sanki böyle "emir-komuta" zinciri içinde... Buna da şükür.
Latife bir yana... Biz, yapılan anketin doğruluğuna sonuna kadar inananlardanız... Lakin... Bizi asıl mutlu (!) kılan ve tebessüm ettiren; anket sonuçlarını, medyamızın manşetlerine ve köşelerine taşıyış biçimi oldu. Sizce hangisi daha çok haber değeri taşıyordu? Yüzde 60'ın mutlu olması mı? Yoksa yüzde kırk'ın mutsuzluğu mu? Mutluluk; olması gereken, normal bir insani duygu değil miydi? Yani... Esas olan herkesin, her an mutluluğudur. Mutsuzluk istisna... Yani... Herkesin sağlıklı olması normaldir, olması gerekendir.. Hastalık istisna. Trafiğin kesilmeden akıp gitmesi normaldir mesela... Trafik keşmekeşi istisna... Hangisi haber peki; hangisi konuşulması, düşünülmesi gereken rakamlardır, söyleyin... Ya da yazın... Mesele; bardağın yarısının boş mu, dolu mu olduğu meselesi değil yalnızca. Mesele çok daha önemli aslında...
Hepsini geçin. Devletin vatandaşına sorduğu "umutsuzluk" sorusunda durun. Devlet soruyor, vatandaş yanıtlıyor. Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 25'i çok umutsuz. Yani sokakta gördüğünüz her dört kişiden biri çok umutsuz. Hiç umudu yok gelecekten... Hiç... Siz buna da gülüp geçebilir misiniz? Diyebilir misiniz ki, işte vatandaşın "yüzde yetmiş beş"i umutlu? Buna da sevinebilir misiniz? Sokakta, karşınıza çıkan her dört kişiden birinin, hayattan hiçbir umudu kalmamış insanlar olduğunu bilmeniz, sizi gelecekten umutlu kılabilir mi? Aylardır, günlerdir yazıp durdurduğumuz bu işte... Mesele yoksulluk edebiyatı filan değil... Ama, diyoruz ki, bu rakamların ifade ettiği tablo, sizi de kuşatır şiddetinde. Her dört kişiden biri işsiz. Her dört kişiden biri ruh hastası. Her dört kişiden biri umutsuz. Bu fotoğraf sizi korkutmuyor mu? Fotoğrafı somutlaştırın isterseniz: İstiklal Caddesi'nde durun mesela, önünüzden geçenlere bakın. Her üç kişiden sonra, mutlaka bir "umutsuz vaka" geçecek önünüzden... Her üç kişiden sonra. Onunla aynı dünyayı, aynı ülkeyi, aynı hayatı paylaşırken; siz nasıl umutlu, nasıl mutlu olabileceksiniz? Kapınızı zincirleseniz ne yazar? Her sokağa polis dikseniz ne yazar? Umutsuzluğun eline kelepçe takabiliyor musunuz;umutsuzluğun kapısına polis dikebiliyor musunuz?
"Geriye göç"ü konuşmanın zamanı gelmedi mi?
|