14'e 13 demokrasi
"Hukuk"u salt "kanunlar" olarak anlayanlara karşı, "hukukun, insanın temel hak ve özgürlüklerini gözeten bir yorum" olduğunu savunmak zor işti. "Devlet düzeni"nin ve onu çerçeveleyen hukukun "kamu düzeni, kamusal alan" ile aynı şey olmadığını da. Bunu anlatmaya gayret edenler oldu; hukukçu değilim ama bir 10 yıldır Dipsiz Kuyu yazılarının ana fikirlerinden biri de buydu. Şimdi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, bir mahkumiyet bozma vesilesiyle, bunu tescil etti.
Umarım, bu tarihi metnin en azından ana hatlarını dün okumuşsunuzdur. Kararın kendisi kadar, "gerekçesi" önemli. Karar; Milli Gazete yazarı Selahattin Aydar'ın, elbette pek çok kişinin "laiklik düşmanı, şeriat yanlısı" diyebileceği bir yazısına ilişkindi. "Hukuk uygulaması"nın halkalarından, mahkeme, bu yazıdan ötürü hapis cezasına hükmetmişti. Üst halka, Yargıtay 8. Dairesi de cezayı onaylamıştı. Yani, "hukuk pratiği"nin iki halkası, "kanunlara göre" bu düşünce ifadesinin cezalandırılması "yorum"unu yapmıştı. "Yorum" diyorum ama, sonuçta bir karar. Ve açıkladığı düşüncesinden dolayı birisinin hapis cezası almasına ilişkin. Bir üst halkaya gelindi. Ceza Genel Kurulu'ndaki 27 üye bu davayı değerlendirdi. Ve 14 kişi "cezaya hayır" derken, 13'ü de "evet" diye düşündü.
Sanık aynı, düşüncesi aynı, yazısı aynı, kanunlar aynı. Karar verenlerin sıfatları aynı, pozisyonları aynı, aşağı yukarı eğitimleri, deneyimleri de aynı. Ancak; mahkeme, Yargıtay dairesi ve ceza genel kurulu derken, "hukuk yorumu" farklı; neredeyse zıt. Aynı mekanda, bir yazı yahut bir insan üstüne, öncelik bulan "ilkeler" farklı. Mahkumiyet, 13'e karşı 14 oyla onaylanabilirdi de. Bir kişinin daha "öteki yorum"a bağlı kalması, ne o "demokratik, özgürlükçü" gerekçeyi ortaya çıkarabilirdi, ne de mahkumiyeti bozardı. Tam tersine, "bu tür düşüncelerin ifadesinin nasıl tehlikeli olduğuna, devlet düzenini nasıl bozduğuna" dair Yargıtay gerekçesi de olabilirdi önümüzde. Dolayısıyla, nihai kertede hukuku belirleyen, karar verme noktasındaki hukukçunun "yorumu" değil mi? Öyleyse, "hukuk nedir"?
"Hukuk" öncelikle mahkeme değildir. "Hukuk", hatta, öncelikle yargı bile değildir. Hukuk öncelikle felsefedir, kültürdür. Yasaların yapıldığı yer olan parlamentoya, dolayısıyla onu temsilcileriyle oluşturduğu varsayılan halka aittir. Bazen, toplumsal çatışma ve uzlaşmalar hukuku başka bir yere taşır; bazen parlamento ileriye, geriye sürükler. Bazen de, "kanunlar dairesi"nin kaba hatlarına rağmen, varlığıyla bir sanık, savunmasıyla bir avukat, iddianamesiyle bir savcı, kararlarıyla, gerekçeleriyle bir yargıç, birkaç yargıç. Bütün bu süreçte, mesele sadece kanun bilmek, devleti korumak değil; insanı gözetmek, hak ve özgürlüklerine titizlenmek, demokrasi ve hukuk kültürü ile felsefesiyle bir "yorum" yapabilmektir. Şimdi tarihinize, "yorum"un kuşak kuşak kazıdığı hayatlar açısından bakabilirsiniz.
|