Kurşun geçirmez imaj
Bir kentte önce bir profesörle 3 yaşındaki oğlu öldürülüyor; ertesi gün yine aynı yerde bir başkası. Cinayetin "yanlışı" nasıl oluyorsa, birincinin "yanlış hedef" olduğu sanılıyor. Bir yandan olay aydınlatılmaya çalışılırken, vilayetin "içişleri"nin en üst makamı Vali de alabildiğine üzüntülü. Elbette öldürülenler için de üzgündür ama, bir başka üzüntüsü ve öfkesi var: "Bu cinayetler Trabzon'un imajını yaralamıştır. Kurşunlar aslında Trabzon'a sıkılmıştır."
Bu "imaj" meselesi kahredici. Böyle bir anda, devlet memurluğunda bu kıdeme gelmiş bir valinin aklına nereden, nasıl, ne çabuk geliyor böyle. Nasıl bir ruha, vicdana, akla, dile yapışmışlıktır böyle. Ağızdan çıkıveriyor, çünkü şu son yıllar, gerçeklerden çok "imaj"ı, görüntüyü nakşetti zihinlere. Her şey "faça" meselesi oldu. Ülkenin imajı, kentin imajı, devletin imajı, kurumların imajı, insanların imajı. İmajı bozmamak, imajı düzeltmek, imaj yapmak.
Oysa "gerçek", aynı yerde üst üste iki cinayet; biri küçücük çocuk, üç ölü. Bu ne Trabzon'u özel olarak cinayet ve katiller şehri yapar, ne de sanki orada bugüne kadar hiç suç işlenmemiş, hiç cinayet olmamış gibi bir izlenim yaratır. Kimine göre daha önceki vilayeti Ağrı'da "başarılı işler" yapan Vali Hüseyin Yavuzdemir ille kahrolacaksa, "imajın çizilmesi"nden dolayı değil, aynı yerde iki gün üst üste cinayet işlenmesinden, katillerin henüz yakalanmamasından... Ve elbette, o küçücük çocuk, babası ve ertesi gün öldürülen kişiden, onların acılı ailelerinden dolayı kahrolmalı. Kurşunlar niye Trabzon'a sıkılsın ki. Mesela, meslektaşı Mardin Valisi, 12 yaşında bir çocuk, Uğur, kendi yönetimi altındaki güvenlik güçleri tarafından öldürüldüğünde böyle bir "imaj" kaygısı duymuş mudur; bir telefon, sorsun.
Mesele hakikaten "imaj" değildir. Mesele orada üç, şurada iki, burada yedi ölünün dizilmesi... Mesele, valilere emanet kent güvenliklerinde, bazen suça azimliler eliyle, bazen de bizzat güvenlikten sorumlular marifetiyle onca insanın hayatından olmasıdır. Mesele, kurşunların kente, ülkeye sıkılması değil, isimleri, aileleri, hayatları, umutları olan somut insanlara sıkılmasıdır. Kahrolunacak şey, "imajın bozulması" değil, bunların önlenememesi, bunlardan dolayı sorumluluk duygusu ve vicdan azabının yeterince gelişememesidir. Önemli olan, "kurşunların kente sıkılmış olduğunun" ilanı değil, kimler tarafından neden sıkılmış olduğunun bulunması, kurşunlarla son bulan her insan hayatıyla birlikte, kamu görevlilerinin de kamusal bir utanç duymasıdır.
Yoksa... "İmaj"a bu kadar önem veriyorsa, bir zamanlar TBMM siyasi cinayetleri araştırma ve Susurluk komisyonlarında da görev yapmış olan Trabzon Valisi'nin, tanık olduğu belge ve bilgiler ışığında çoktan... "Bu siyasi cinayetlerle Türkiye'nin imajı yaralanmıştır. Siyasi cinayet failleri ve Susurluk çetelerinin kurşunları aslında Türkiye'ye sıkılmıştır" diye bin kere haykırması gerekirdi. Nasıl o yüzden "Türkiye'nin imajı"na hiçbir şey olmamışsa, korkmasın, "Trabzon'un imajı"na da olmaz. İmajlar onarılır, yaşamaya devam eder... İnsanlar ölür!
|