| |
|
|
Kentlerin güvenliği, sınırların güvenliği kadar önemlidir
Bazı gelişmeleri anında görüp, kamuyu ona göre yeniden yapılandırmazsanız, bu gün hafife aldığınız durumların yarın karşınıza "Çözümsüz Sorunlar" olarak çıktığını görürsünüz. Gerçi biz Türkler buna alışkınız. Sorunları çözmek yerine stok etmeyi hep tercih etmedik mi? Bunların bazılarını tabu ilan ettik, bazılarının başına da "Sözde" kelimesini getirip yok saydık. Ama bunların hepsi, iç gelişmelerin ve dış konjonktürün zorlaması ile, katlanarak büyümüş şekilde gündemimize yine alındı. Bazıları ise büyüyerek devam ediyor. Örneğin 1950'lerden başlayan hızlı kentleşmeyi, merkezi idare ve belediyeler, sadece izledi. Kentleşme, aynı zamanda modernleşme, gelişme, çağdaşlaşma da demekti. Ama bunun alt ve üstyapısı için yeterli hazırlık yapılamadığı için, köylü nüfus kentleşeceği yerde, kentler köylüleşti. Sadece İstanbul'a 40 yılda, bir Yunanistan veya bir Suudi Arabistan nüfusuna eşit yeni yerleşim oldu. Sonuç ortada.. Gökdeleni de, gecekondusu da kaçak bir yapılanma var. Ne yeterli toplu taşıma sistemleri, ne yeterli yol, ne de yeterli otopark mevcut. Bir başka dramatik gerçek de, kentlerdeki "Güvensizlik" bu gün. 2004 yılı itibariyle, Türkiye'de "Kentlerin Güvenliği", toplumsal istikrar açısından "Sınırların Güvenliği"ne eşdeğer önemde. Türkiye'nin hiçbir komşusu ile savaşa girme ihtimali yok kısa sürede. Genelkurmay Başkanı da bunu söylüyor, siyaset uzmanları da bunu söylüyor. Yeni Dünya'nın tehdit algılaması Türkiye için de geçerli, "Asimetrik Tehdit" var şimdi gündemde. Uluslararası terör en büyük düşman. Bir de asayişsizlik var "Tehditler" listesinde. Ama askeri silahlı kuvvetlerimiz , eskisinden de güçlü, eskisi kadar sayıca fazla. Buna karşı kentlerdeki polis sayısı az, donanımları da, özlük hakları da yetersiz. Türkiye'nin büyük kentleri, Batı'daki benzerleriyle karşılaştırıldığında, savunmasız. Yol kesmeler, gasplar, soygunlar, cinayetler, hırsızlıklar, çocuk suçları her gün herkesi tehdit ediyor. Buna karşı "Güvenlik Bürokrasisi"nin polis ayağı hep topallıyor, hep ihmal ediliyor. Her çeşit faaliyet alanında mafyalar üremekte. Ama artık "Mahalle Karakolları" yok, bekçiler yok. Arada bir üzerinde "gov.tr" diye internet adresi yazan küçük araçlar dolaşıyor sonsuz yollarda. Askerlik süresini ve asker sayısını indiremiyoruz. Her ağustosta hangi general terfi edecek diye manşetler hazırlıyoruz. Ama kentlerin generalleri olan emniyet müdürlerinin yeterli polisi, yeterli donanımı var mı, merak bile etmiyoruz. Bu umursamazlığın sonu, mesela İstanbul'un bir Sao Paulo olmasıdır. Sokak çetelerinin, hırsızlık örgütlerinin, kentin güvenliğine karşı örtülü savaş açmasıdır. Aynı sokakta (Trabzon'daki gibi) üst üste araçlara pusu kurulabilmesi, bir mahalledeki evde (Sarıyer'deki gibi) toplu cinayet işlenebilmesidir. Kentin en önemli meydanına tinercilerin egemen olması, otoyollarda araçların gasp edilebilmesidir. Kapkaça kurban olmanın olağan hale gelmesidir. Evet.. Bugün kentlerin güvenliği, toplumsal istikrar açısından sınırların güvenliği kadar önemlidir.
|