| |
Hukuk cahili
İhtiyaçtan olsa gerek son zamanlarda bizim sektöre o kadar çok dolma tüfek 'sızdırıldı' ki, saçmalıklarının teşhir edilmesi de ister istemez bir uzmanlık alanı haline geldi. Türk basınının en ünlü dolma tüfeği, önceki günkü köşesinde yine kendince adalet döşenmişti(!) ve şöyle buyuruyordu: "Bazı bankacılara haksızlık yapılırken, bazıları kayırılıyor." Yazısının içine çeşitli isimler serpiştirmişti ustalıkla fakat her zaman olduğu gibi, isimler yanlış yerde kullanılıyordu. Bazı isimler ise hiç anılmıyordu. Örneğin, ucuza iki villa satın aldığı batık bankacıların isimleri tamamen unutulmuş görünüyordu. Doğal bir unutkanlık! Yalnız bu 'dolma tüfek' değil, bütün basın, gerçeklere gözlerini kapatmaya devam ettiğisürece dürüstlükleri vebal altındadır. Yazamıyorsanız bile okuyun da öğrenin: Türk bankalarının hemen tamamı, krizden önceki dönemde, hakim sermayedarlara verdikleri kredilerde yasal limitleri aşmışlardı. 1. kategorideki kimi banka, kaynaklarını, ismi cismi bilinmez paravan şahıs yahut şirketlere kullandırdılar, bu paralar iç edildi. (Kötü niyet, dolandırma kastı ve suç oluştu!) 2. kategorideki kimi banka ise, kredibilitesi yüksek üçüncü şahıslara kredi açtılar ve bunlara borçlanma yoluna gittiler. Bunda, bankacılık yönünden ne zarar kastı vardı ne de yasadışılık. Çünkü, açılan kredilerin teminatları alınmıştı. Bankanın veya hakim hissedarın başı derde girecek olsa bile bu krediler sağlam kredilerdi. Örneğin bir bankacının, Koç, Sabancı veya benzeri yüksek kredibilitesi olan şirketlere kredi açıp, sonradan onlara borçlanması mümkündü. Teminatlar açısından bu ilişkinin 'bankayı zarara uğratması' söz konusu değildi. Fakat kopartılan toz duman arasında, bu gibi yasal yöntemlerle, paravan şirketlere kredi açma yöntemleri birbirine karıştırıldı. 3.kategorideki birçok banka ise zaten direkt olarak limiti aşıyordu. Aslında bu kredilerin akibeti, teminatlı kredilerden daha riskliydi. Şimdi gelelim, bütün Türk basınının 'üç maymunu' oynadığı asıl hukuksuzluğa: Türkiye'de, kredi limitini aşmamış banka neredeyse hiç yokken, ne yapıldı? 1- Ekonomi yönetimi, Kemal Derviş'in hazırladığı bir kararname ile birçok bankaya yasal kredi limitlerine dönmeleri için 7 yıllık süre tanıdı. Bilançolarını rehabilite etme şansı ve fırsatı verildi. 2- Buna karşılık önceki siyasi irade ikinci kategorideki bazı bankalara el koymayı tercih etti ve sahiplerini hapse tıktı. Bunları, birinci kategorideki suçlu bankalarla aynı kefeye koydu. Ve işin en feci tarafı, basın da hadiseyi bu şekilde yorumladı. Bu gibi yorumlar ancak hukuk kantinlerinde öğrenciler için eğlence konusu olur ama kim saf okuyucuyu da uyutabilir. Komediye bakın: Bir bankaya 'el konulması', orada 'suç işlendiğine' delalet edebiliyor. Halbuki, suç varsa vardır, yoksa yoktur. Sen el koydun diye suç oluşmaz. Bunlar basın kartı değilde yargıç kimliği taşısalardı, herhalde karşılarına gelen sanığa 'Seni yakalamışlar öyleyse suçlusun' diyeceklerdi. Tanrı, basını koruyamıyor ama umarım adaleti koruyordur.
|