| |
Brüksel'den...
Brüksel İsa'nın doğum günü sayılan 24 Aralık Noel hazırlıklarına çoktan başlamış. Belli ki neşe ve coşku giderek artacak. Dolaştıkça, kentin yarışa hazırlanan seçmece bir at gibi tempo kazandığını görüyorsunuz. Soğuk ve puslu havaya rağmen, kış güneşi buradakileri henüz terk etmemiş. Onlar Noel'i beklerken, bizler 17 Aralık peşindeyiz. Türkiye'nin AB ilişkileri irili ufaklı krizler, anlık iniş çıkışlar yaşasa da, AB Türkiye'yi istikrarlı bir şekilde dönüştürmeye devam ediyor. Öyle ki, Abant Platformu bu kez Avrupa Parlamentosu'nun ve Leuven Üniversitesi'nin de desteğini alarak sekizinci toplantısını Brüksel'de AB parlamentosunda gerçekleştirdi. Leuven Üniversitesi'nin Türkiye bacağındaki muhatabı ise Bahçeşehir Üniversitesi oldu. Konu, daha çok tartışılacağa benzer gözüken "Türkiye'nin AB tam üyelik sürecinde kültür, kimlik ve din" idi. Ben Ahmet İnsel'in yönettiği "insan hakları" bölümünde konuşmacıydım. Diğer katılımcılar da AB parlamentosu eski üyesi Gianfranco deli Alba, Almanya'daki Aachen kenti insan hakları sorumlusu, Gayet iyi Türkçe konuşan Othmar Oehring ile Kopenhag Üniversitesi Öğretim üyesi Lisbet Christoffersen'di. 2001'de Silopi'de kaybolan üç HADEP'li ile geçtiğimiz günlerde Kızıltepe'de kurşunlanan babaoğul olayına Ankara'nın yaklaşımını kıyaslayarak alınan mesafeyi anlatmaya çalıştım. Silopi konusunda ağzını açanı dönemin jandarma genel komutanı savcılığa suç duyurusunda bulunarak susturmaya çalışıyordu. Bugün ise, Kızıltepe'deki cinayetin zanlılarına işten el çektirilmiş durumda. Alacak çok yol var ama alınanı da yadsımamak gerek. Bu kat edilen mesafedeki AB katkısını da.. Neyse ki, Abant toplantısının kapanış konuşmasını yapan Belçika Dışişleri Bakanı Karel de Gucht bunun farkında ve Türkiye ile zaman geçirmeden müzakerelere başlanmasını destekliyor. Bunun nedenlerini de toplantıda bir kez daha açıkladı.
*** Bugün de, bu kez Avrupa Parlamentosu'nun düzenlediği ve Anthony Giddens'ın da katıldığı ve "Türkiye'nin Avrupalı olup olmadığını" tartışacak bir toplantıda konuşacağım. Aslında, AB de, hepimizin tabi olduğu "Zamanın ruhunu" çok da göz önünde bulundurmuyor sanki... Bugünkü AB'deki gençler dünkülere kıyasla ne kadar Avrupalı? Ben Fransız okulunda okurken Anatole France klasikleşmiş bir yazar olarak bütün okul kitaplarında okuma parçaları ile yer alıyordu. Dünya durdukça yer alacağını da sanırdım. Halbuki oğlum Fransız okuluna giderken artık Anatole France sırra kadem basmıştı. Kültürü artık ulus devletler değil, zamanın ruhunu oluşturan küreselleşme yaratıyor. Hepimiz biraz daha evrenselleşiyoruz. Kültürü sabit varsayarak, bu hız çağını tartışmak ne kadar doğru? Çağın değişimini kabul ediyorsak eskinin de tüm ağırlığıyla sürmeyeceğini fark etmek durumundayız. Herkesin birlikte değiştiği, neredeyse sabitin kalmadığı bir durum var ortada.. Önümüzde sıkıntılı bir on gün var. Müzakere kararının alınacağı noktaya kadar bekleme huzursuz bir şekilde sürecek. Siyaset kendi hesaplarını hem içeride, hem dışarıda yapıp duracak. AB'nin tutarlılığıyla siyasetin günlük çıkarcılığı arasındaki gelgitlerde bir yerde durum netleşecek. Tabii bu arada ABD ile ilişkiler gittikçe gerginleşiyor. Biz AB ile durumun ne olacağını ve müzakere başlangıcını kollarken, ABD ilişkilerindeki buzlanma hızlanmakta.. Ne olup biteceğini sade bizler değil, Avrupalılar da merak ediyor. Fransa'nın saygın gazetesi Le Monde'un hafta sonu nüshası da, Belçika'nın etkin gazetesi Le Soir da Türkiye'nin üyelik müzakere sürecinden geniş şekilde söz etmekte.. Bunlar Brüksel'den pazar sabahı notları.. Dışarıda soğuk ve puslu bir hava var. Kent diğer tüm Avrupa şehirleri gibi Noel'e hazırlanıyor. Bizler ise 17 Aralık'ı bekliyoruz. Neyse ki az kaldı.
|