 |  |
Adaletin bu mu dünya?
Hukuk Fakültesi'ni okurken, hakimlik yapmayı aklımdan geçirmiyor değildim. Fakat adliye stajını bitirdiğimde, bu düşünceden derhal vazgeçtim. Çünkü adliyelerde, adalet olayının, yalnızca hakim ve savcıların vicdanına, merhametine ve emdikleri süte kaldığını gördüm. Gerisi, ömür törpüsü! Bizim adalet saraylarımızda, personelin rahatça çişini yapacak bir lavabonun bile doğru dürüst bulunmadığını söyleyip, kimsenin moralini bozmak istemem. Adliyelerde, kapısı kilitli tuvaletlerde oynanan anahtar köşe kapmacasını Batılılar bilmiş olsalar, bizi sittin sene aralarına sokmazlardı. Allah, hakim ve savcılara sabır ecir versin, diyerek, şimdi Adalet Bakanlığı müfettişlerinin hazırladığı bir rapordan bazı tespitleri birlikte okuyalım. Parantez içindekiler benim yorumlarımdır: Polis memurlarının soruşturması yine polislere yaptırılıyor. (Başkası yok ki soruşturma yapacak!) Zamanaşımı süreleri yanlış hesaplanıyor. Bazı dosyalar erken kaldırıyor, bazıları kaldırılmıyor. (Zanlının ne çıkarsa bahtına!) Hakim ve savcıların iş yoğunluğu nedeniyle iddianame, takipsizlik ve mahkeme kararlarını zabıt katiplerine yazdırılıyor. (Farketmez, her zabıt katibi zaten kendini hakkı yenmiş bir hakim gibi görür!) Aynı adliye binasında yan yana iki oda arasında yazışmalar yapılıyor. (Aynı oda içinde yazışma yapılmadığına dua edin!) Ceza maddeleri yanlış belirleniyor. Asliye Ceza'da açılacak dava, Ağır Ceza'da açılıyor. (Takmayın, aradaki farkı halkımız bilmiyor ki!) Bolu yerine İstanbul'a, Adana yerine Afyon'a, Ankara yerine Diyarbakır'a evrak gönderiliyor. (Hepsi ülkemizin şehri değil mi, ne var bunda?) Savcılar zaman zaman sanıkların sorgusunu bile yapmadan iddianame hazırlıyor. (Sanığa sorulsa sanki doğruyu söyleyecek!) Bilirkişi kurumu yanlış kullanılıyor. Bazı davalarda mübaşirler bile bilirkişi yapılıyor. (Mübaşirleri hor görmeyelim lütfen!) Mahkumların döviz birikimleri bankaya yatırılması gerekirken, cezaevi kasalarında tutuluyor. (Nee, bir de döviz falan mı biriktiyor mahkumlarımız?) Cezaevlerinde uyuşturucu, sarhoşluk gibi suçlardan yatanlara, şoförlük yaptırılıyor. (Sarhoşluktan içeri girmek, ebediyen sarhoş olmak demek mi?) Savcılar zaman zaman ölü kişiler aleyhine dava açıyor. (O da bir şey mi? SSK 400 bin ölüye emekli maaşı ödüyor.) Aranan bir kişi, hakkında yakalama kararı çıkarılana kadar kaçmış oluyor. (Bunda ne var? Kaçacak tabii ki!) Tanrım, bizim Adalet Bakanlığı'nın müfettişlerini anlamakta güçlük çekmekteyim. Yardım et n'olur.
|