| |
Komşudan dersler
Piyasalar bir günde çöktü. Rezervleri yetersiz Merkez Bankası paranın değerini koruyamadı. Bütçe açığı, kamu borçları, enflasyon kontrolden çıktı. İşsizlik yüzde 20'ye dayandı... Hayır efendim, Türkiye'deki 2001 Şubat krizini anlatmıyoruz. Konumuz Bulgaristan. Komşunun 6-7 yıl önceki durumu. Bulgaristan'ın üstelik daha önce kriz deneyimi de yoktu. Doğu Bloku sadece birkaç yıl önce yıkılmıştı, el yordamıyla planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçmeye çabalıyordu. Ya da o dönemde bir Bulgar yetkilinin ifadesiyle, "Teorisiz, pratiksiz ve modelsiz" bir geçiş sürecinde bocalayıp duruyordu. Bulgaristan o krizi aşmak için tarihinde ilk kez IMF'nin kapısını çaldı, bütçesine disiplin getirdi, para politikasını yeni bir temele oturttu, hızla yapısal reformlara girişti.
Nereden nereye geldi? Sonuç? Rakamlarla anlatalım: Büyüme hızı 4 yıldır yüzde 5-6 arasında seyrediyor. İşsizlik yüzde 11.7'ye indi. Enflasyon yüzde 10'un altında. Bütçe sembolik de olsa (1 milyon dolar) fazlalık verdi. Devlet iç borcunun GSMH'ya oranı yüzde 70'ten 15'e geriledi. Faizler yüzde 340'tan 5.3'e düştü. Özelleştirme büyük ölçüde tamamlandı; kamu kuruluşlarının yüzde 82'si elden çıkarıldı. (Bulgaristan'dan 15 yıl önce yola çıkan Türkiye hâlâ doğru-dürüst hukuki altyapı bile oluşturamadı. Özelleştirmeler ya mahkemeden ya Danıştay'dan dönüyor. TÜPRAŞ ihalesinde düşkırıklığıyla karşılaşan, üstelik 30 milyon dolar zarara uğrayan Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu isyanında haklı: "Türkiye'de malın sahibi çok, malımız çok kıymetli. 'Bedavaya gitti, peşkeş çekildi' deniyor, özelleştirme bunun için yapılamıyor. Özelleştirmeleri yapamazsak geri kalmış ülkelerin içine gireceğiz. Herkes şapkasını önüne koymalı." )
Yabancılar niye aktı? Bulgaristan'ın en kıskandıran patlamasını sona bıraktık: 2002'de 647 milyon Euro olan, 2003'te 477 milyon Euro'ya gerileyen doğrudan yabancı sermaye yatırımları bu yıl 2 milyar doları geçti. Bunda elbette geçen haziranda üyelik müzakerelerini başarıyla tamamlayıp 1 Ocak 2007'de AB üyeliğinin kesinleşmesinin payı var. Peki ama "AB perspektifi", yabancı sermaye akını için yeterli bir etken mi? Yanıtını Fransa Senatosu'nun birkaç ay önce bu ülkeye gönderdiği heyetin raporundan aktaralım: "Bulgaristan işgücü maliyetinin sağladığı rekabet sayesinde yabancı sermayenin ilgisini çekiyor. Bu ülkede ücretler örneğin Fransa'dan 10 kat düşük. Fark, tarım ve tekstil sektörlerinde 15 katına varıyor. Ancak üretim kalitesi düşükse, ücretlerin düşüklüğü anlam taşımaz. Bulgaristan'ın en büyük kozu, işçilerinin eğitimli ve nitelikli olması. Çünkü bu ülkede hem teorik, hem de pratik eğitim ulusal öncelik taşıyor. Sanayiyle işbirliği yapan çok sayıda teknik okulun yetiştirdiği bu işgücü öylesine nitelikli ki, daha yüksek ücretlerle Avrupa tarafından kapışılmasından, beyin göçünden kaygı duyuluyor." AB Komisyonu'nun Türkiye raporunda işgücünün niteliksizliği ve "kaliteyi yükseltme" politikalarının yetersizliği ile ilgili bölüm hemen hiç tartışılmıyor. Gerçekçi olalım; Büyük çoğunluğunun mesleği "Ne iş olsa yaparım" olan işgücüyle ne kadar yabancı sermaye çekebiliriz? Üstelik o işgücünün maliyeti, vergi ve sosyal güvenlik yükleri nedeniyle gerek AB'nin yeni üyelerinin çoğunun, gerekse de Bulgaristan ve Romanya'nın hayli üstündeyse?
|