|
|
|
|
|
Avrupa'daki ilk resmi elçilerimiz
|
|
Osmanlı'nın önemini anlayan Batılılar, Fatih'in İstanbul'u fethetmesinden sonra diplomatik ilişkilere önem vermişlerdi.
İstanbul'dan daimi elçi bulundurmaya başlayan Venedikliler'i (1454) Polonya (1475), Rusya (1497), Fransa (1525), Avusturya 1528), İngiltere (1583) ve Felemenk 1612) takip etmişti. Osmanlı Devleti Avrupa'nın bu diplomatik girişimine aynı biçimde mukabele edecekti. Osmanlı Devleti'nin yabancı devletlere elçi göndermeleri lüzum görüldükçe yapılmış, özellikle 17. ve 18. yüzyılda bu gelenek sürmüştü. Osmanlı hududundan bir başka ülkeye giden elçiler ise dönüşlerine kadar tüm masrafları III. Selim dönemine kadar üstlenmiş ve büyük itibar gösterilmişti. Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya gönderdiği temsilciler arasında "çok özel" kişiler de yer alıyordu. "Şehzade elçisi" sıfatını taşıyan bu kişiler arasında görevi gizli tutanlar da vardır. Mesela Türkiye ile Fransa yakınlaşmasına zemin hazırlamak maksadı ile Fransız Büyükelçisi Goofiyer aracılığı ile İsak Bey Fransa'ya gönderilmişti. İsak Bey, padişah tarafından diplomasi tarihinde gizlice memur edilmiş tek kişidir. Ülkelerini temsil eden elçilerin, dönemin koşulları içinde diplomasi uğruna zorluklar yaşadığını görüyoruz. Bazen 200 kişilik heyetle yapılan seyahatler aylarca sürüyor, kimi zaman politik durumlar nedeniyle temsilciler rehin olarak tutuluyordu. Elçilerin yabancı dil bilme zorunluluğu kadar, ne gibi hususiyetlere sahip olması gerektiğini Evliya Çelebi anlatır: "Paşa'ya 170'er guruş alufe, tayin-i masariften maada verilirdi. 566 nefere 5000 adet beyaz has ekmek ve 880 at yemi ve 20 koyun ile 50 kişilik bal, 10 kilo pirinç, 60 çift semiz tavuk yanında kahve, misk-ü anber, biber, darçın, karanfil yüklenirdi." Bu anlatım heyetin kalabalık oluşunu ve devletin hasis davranmadığını gösteriyor. Peki ama sefir nasıl biri olmalıdır? "Netice-i kelam elçi paşalar bu diyardaki yaşayışa dikkat etmeliler. Sahibi kerem olup padişahını düşünür bir adem olmalıdır. Alimallah eğer elçi sefih adem olursa, rağbet ve izzet görmeyüp bu diyarı küffarda ademi maymun gibi oynatırlar." Osmanlı diplomasisinde adı çok edilen Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, Yeniçeri ortasından yetişmiş çorbacılık ve ağalık vazifelerinde bulunduktan sonra okur yazar bir devlet adamı olmuştu. 1720'de bindiği gemi 46 günde Toulon'a varmıştı. Çelebi, parlak bir şekilde Fransa'da karşılanmış ve halkın olağanüstü ilgisini çekmişti. Paris'te kral tarafından kabul edilen sefir, askeri ve resmi törenlerin vazgeçilmez diplomatı olmuş kralla ava çıkacak kadar yakınlaşmıştı. Mehmet Efendi Türkiye ve Fransa ilişkilerinin artmasında büyük rol oynamış, "nazik, zeki ve hür düşünceli Türk" kanaatini yerleştirmişti. Resim atölyelerine gidiyor, resmini yaptırıyor, Avrupa'daki modernleşmeyi yerinde görerek sefaretnamesine aktarıyordu. Moralı Seyid Ali Efendi Paris sefirliği için 26 Mart 1797'de 18 kişi ile Fransa'ya hareket etmişti. 40 yaşındaki sefire Fransa hükümeti ile özel bir ilgi göstermiş yarım asırdır Türk yüzü görmeyen Fransız halkı ona en büyük itibarı göstermişti. Ne var ki Fransa'nın Mısır'ı istilaya kalkışması üzerine Fransa'nın İstanbul'daki temsilcisi Yedikule Zindanı'na kapatılınca sefirimiz de Paris'te göz hapsine alınmıştı. Avusturya'ya gönderilen Ahmet Resmi Efendi 1757'de İstanbul'dan yola çıkmış, Avusturya sınırını salla aşmıştı. Ancak Safa Nehri'nin donması üzerine Türkler ve Avusturyalılar elbirliği ile buzları kırarak kanal açmışlar ve sefir kayıkla karaya çıkabilmişti.
|
|
|
|
|
|
|
|
|