|
|
|
|
Paris'te Veda
Arafat, vatanından çok uzakta öldü. Son yolculuğunda Fransa onu bir devlet başkanı olarak uğurladı.
Yarım yüzyıldır devam eden, son 12 günü Paris'te geçip orada tamamlanan bir yolculuk oldu. 29 Ekim günü, Cumhurbaşkanı Chirac'ın müdahelesiyle, İsrail hükümetinden izin alındı ve 75 yaşındaki Filistinli lider tedavisi için Paris'e getirildi. Üzerinde "Fransa Cumhuriyeti" yazan, Fransız Ordusu'- na ait bir uçakla ve ardından bir askeri helikopterle Percy Askeri Hastanesi'ne taşındı. Kimse pek ümitli değildi onun tekrar aynı yollardan sağlığıyla döneceğinden... Önce "Mide kanseri" dendi, sonra lösemi; zehirlendiği de iddia edildi. Bunların hepsi yalanlandı ancak kanındakı anomalinin ne olduğu saptanamadan vefat etti. O, içeride geçirdiği 12 gün boyunca büyük ihtimalle dışarıdaki her şeyden habersizdi. Hastanenin değil içine girmek, bahçe kapısına yaklaşmak dahi mümkün değildi. Aşağı yukarı her milletten insan vardı ama ilk günden itibaren bir köşede aralıksız dua eden bir grup haham herkesin dikkatini çekti. "Niçin gelmişler, burada ne yapıyorlar?" sorularına, ezberden diyenler çıktı tabii. Fıkra gibi ama onlar İsrail devletinin kuruluşunun Tevrat'a aykırı olduğuna inanıyor ve bu yüzden Mehdi'nin de dünyaya gelmesinin geciktiği yorumunu yapıyorlar. Bir an once İsrail'in yıkılması ve böylece Mehdi'- nin de gelişinin hızlanması için Filistinliler'e ve Arafat'a duayla destek veriyorlar. Kapı önündeki 70 milletten gazeteci kalabalığında bir uçtan diğer uca gün boyu yüzlerce spekülasyon yapıldı. Akşam üzeri hastane sözcüsünün öne sürülen iddiaları yalanmaktan ibaret kalan kısa açıklamaları hariç, herkes bulunduğu medya kuruluşunun merkezinden bilgilendi. Aldığı bilgiyi kalabalığa taşıdı. Sonra o enformasyon Fransız bir gazeteciden Arap bir gazeteciye, ondan örneğin bir İsrailli gazeteciye gidiyordu... Kulaktan kulağa oynamak gibi çıkışında dahi doğruluğu kuşkulu olan bir havadis en sonunda kimsenin tanımayacağı bir hale de geldi çoğu zaman. Sonra bu haberler yeniden merkezlere dağıldı ve bütün dünyada duyuldu. Spekülatif haberler elbette hakikatten çok da uzak değildi, hemen herkes onun geçen çarşamba klinik ölümünün gerçekleştiğine inanmıştı. Gayri resmi ağızlarda zaten çoktan vefat etmişti ama bazen resmi ağızlarda da öyle oldu. Geçen hafta perşembe günü, Başkan Bush Washington'da, Lüksemburg Başbakanı Juncker Brüksel'de Filistinli lider için baş sağlığı dilerken, Paris'te Cumhurbaşkanı Chirac aynı gün bilinçli olup olmadığına ilişkin bilgi saklı kalmak üzere, Arafat'ın kendisine gülümsediğini duyurdu.
HÜZÜNLÜ UĞURLAMA O artık hastanede makinelere bağlı suni yollarla hayatta tutulurken, hayatını giyim kuşama adadığı iddia edilen, dört yıldır kocasından ayrı yaşayan Bayan Arafat pazartesi günü sabaha karşı avaz avaz bağırdı. Al Jazira televizyonunda "Kocamı diri diri gömecekler" diyerek Filistin yönetiminin önde gelenlerini en ağırından ifadelerle suçladı. Herkesin unuttugu bir kadın bir anda herkes için mühim hale geldi; aynı gün Arafat'ın sağlık haberleri de ikinci plana düştü. Filistin üst yonetimi; Başbakan Ahmet Kurai, eski başbakan Mahmud Abbas ve Dışişleri Bakanı Nabil Saat bir miktar tereddüt geçirse de Paris'e geldi. Süha Arafat'ın üzüntüden ne dediğini bilmez olduğunu ima ettikleri bir açıklama yapıp, bir anda ortalığı karıştıran bu sözleri ört-bas edebildiler. Tam iki gün sonra, 13'üncü gün sabaha karşı Filistinli liderin 03.30'da vefat ettiği önce Ramaallah'ta hemen ardından Percy'de hastane yönetimince duyuruldu. Vatanından çok uzakta vefat etti. Son yolculuğunda Fransa onu bir devlet başkanı olarak uğurladı. Paris'te, askeri bir tören yapıldı kimsenin konuşmadığı, Filistin ve Fransiz milli marşlarının çalındığı, karanlık ve buz gibi bir kış gününde. Çok hüzünlü bir vedaydı...
Belkıs Kılıçkaya
|
|
|
|
|
|
|
|
|