Geleceğin şekilleneceği iki ay
Öncelikle neden böyle düşündüğümüzü belirtelim. AB Komisyonu 6 Ekim Raporu ile Türkiye'yle müzakerelerin kapısını açtı. Ancak kapının ardından yol boyunca da mayınları döşedi. Müzakere sürecini Türkiye açısından çok zorlaştırdı, hatta belirsizliğe itti. * AB Komisyonu'nun raporuna göre, müzakerelerin ucu açık bırakılıyor. Müzakereler olumlu sonuçlansa bile bunun tam üyelikle sonuçlanmayacağı belgelere giriyor. Bu, 41 yıl önce yürürlüğe giren Ankara Antlaşması'yla elde edilen tam üyelik hakkından geriye düşmek demek. * 31 başlık altında yapılacak müzakereler Türkiye için değiştirildi. Hükümetlerarası konferans şeklinde gerçekleşecek müzakerelerin başlayabilmesi için, önce Türkiye'den AB kriterine yaklaşması beklenecek. Yani bazı yasal düzenlemeler yapılacak. Ardından görüşmeler başlayacak. Sonra uygulamaya geçilmesi beklenecek. Uygulama tatmin edici bulunursa müzakere dosyası üye 25 ülkenin oybirliği ile kapatılacak. Bir müzakere dosyası kapatılmadan diğerine başlanamayacak. Bu çok zaman alan, yıpratıcı bir süreç. Çok engelli bir koşu bile değil, sanki maratoncuyu koşturmamayı amaçlamış bir kulvar açılmış Türkiye'nin önüne. * Müzakereler AB tarafından oy çokluğu ile kesilebilecek. Bunun askeri darbe gibi demokrasinin ve insan haklarının askıya alınması durumunda söz konusu olabileceği belirtildi ama örneğin Kuzey Irak'a operasyon düzenlendiğinde AB'nin nasıl karar alacağını kestirmek zor. * AB'nin dört temel ilkesinden biri olan serbest dolaşım sadece Türkiye için kalıcı bir şekilde kısıtlanmak isteniyor. Raporda bunun altyapısı yapılmış. * Fransa'nın seslendirdiği Türkiye'nin üyeliği konusunda ileride yapılabilecek referandum yine Ankara Anlaşması ile 41 yıl önce elde edilen tam üyelik kazanımının, hukuk dışı yollarla yok edilmesi demek.
İki ayın önemi Bu ana başlıklarda iyileştirme yapmadan Türkiye'nin AB yoluna girmesi, belirsizliklerin devamı anlamına gelir. Türkiye müzakere sürecinden beklediği sermaye akışını bulamaz. AB çıpasını, toplumu ve ekonomiyi sıçratması sağlanamaz. Türkiye, çok çetin geçeceği belli olan müzakere sürecine yelkenlerini doldurmuş olarak başlayamaz. Bu nedenle yukarıda sıralanan dört konuda 17 Aralık Zirvesi'ne kadar iyileştirme yapılması Türkiye açısından hayati önem taşıyor. Önümüzdeki yılların, beş yılın, 10 yılın belirsizliklerinin, karşılaşılacak zorluklarının giderilmesi açısından önümüzde iki aylık sürede AB nezdinde yapılacak girişimler, alınacak olumlu sonuçlar büyük önem taşıyor. Bu açıdan Dişişleri Bakanı'nın ve bizzat Başbakan'ın bu girişimlere başlamaları Türkiye olarak elimizden geleni yapacağımızın göstergesi. Ancak sonuç alacağımızın garantisi değil. Çünkü sorunun özünü, AB tarafından bazı ülkelerin Türkiye'nin üyeliğine karşı olmaları oluşturuyor. 17 Aralık Zirvesi'de AB Komisyonu'nun raporunu formüle edecek, ona paralel gelecek bir karar çıkarsa, bu hem hayır hem evet anlamında bir yanıt olabilir. Türkiye'yi tatmin etmez. Böyle bir sonuç da, 2004 yılında ekonomide yakalanan yüksek performansın 2005'te korunamamasını beraberinde getirebilir.
Sonuç "Hayat bir kumardır; kazanmak için ustalık kadar iyi zar da gerekir" Cenap Şahabettin
|