|
|
Yorgo
Dün Atina'ya gitmek için havaalanında check- in yaptırıyorum... Check-in yapan hostes, utana sıkıla yanıma yanaşıyor... -Reha bey Schengen vizeniz tek girişli... O tek girişi de daha önce yapmışsınız... Bu vizeyle Yunanistan'a veya başka bir Avrupa ülkesine giremezsiniz..." -"Anlamadım" diyorum, "Ben bu vizeyle Yunanistan'dan sonra takımla birlikte Berlin'e gittim... Alman polisinden hiçbir sorun çıkmadı..." Aynı anda vizeye bakıyorum... Gerçekten tek giriş yazıyor... Peki Almanya'ya bu vizeyle nasıl girdim?.. Belli ki, her tarafı vizelerle dolu 3 yapışık pasaportu gören Alman polisi özel uçakla gittiğimiz için, ihtimal vermediğinden "herhalde ben göremiyorum" demiş giriş damgasını basmış... Eşyalarımla Yeşilköy'de dımdızlak ortada kalıyorum... İşte o an, kafamda şimşek çakıyor... Yunan Başkonsolosluğu'ndaki Yorgo o anda aklıma geliyor... Yıllar yılı, İstanbul'daki Türkler ve Atina'da Rum kökenli Türk vatandaşları arasında kulaktan kulağa "Nazi Subayı" olarak anlatılan Yorgo'nun azizliğine uğradığımı o an anlıyorum... Biliyorum ki Yunan başkonsolosluğuna giden herkesin Yorgo'yla ilgili bir anısı var... 50 yaşın biraz üzerinde bir İstanbullu Rum Yorgo... Her vize isteyene mutlaka felaket bir zorluk çıkartıyor... Ya vize vermiyor ya da verene kadar inim inim inletiyor... "Sen niye gidiyorsun ne işin var ki Atina'da" diye karşılıyor her geleni... Yüzlerce kişilik sıradaki kadınları erkekleri tipini beğenmediği için azarlıyor, "boşuna bekleme sana vize yok" diyor... Benim hayatta en yakın arkadaşlarım içinde çok fazla İstanbul'lu Rum vardır... Çok dost insanlardır, hayatta da her konuda güvenirim... İstanbul'u hâlâ özlemle anar, her azınlığın zorunlu kaderi yaşanmış acı tecrübeleri hatırlamak istemezler... Biraz burukturlar... Ama severler bizleri... Hem de gerçekten severler... Ama Yorgo'nun böyle olmadığını biliyordum... Yunan başkonsolosluğunda vize sorumlusu olunca kişiliğinin derinliklerinde kalan kin ve öfkeyi dışa vurduğunu, azınlık olmanın ona yaşattığı acı tecrübeleri, vize için gelen suçsuz Türklerden fitil fitil çıkarttığını duymuştum... Ama bana da böyle bir oyun oynayacağını doğrusu beklemiyordum... Büyükelçiyi ve Başkonsolosu aradım... Akşamın o saatinde Başkonsolosluğu açtılar... Gece 9'a kadar mesai yapıp vizemi düzelttiler... Kaçan uçağımın yerine, kendi ceplerinden uçak bileti almaya kalktılar, kabul etmedim, teşekkür ettim... "Çok mahcup olduk" diyordu Başkonsolos... Oysa mahcup olmalarına hiç gerek yoktu... Ben onları tanıyordum... Hayatımın 7 senesi onların arasında geçmişti... Her dakika savaştan söz edildiği günlerde bile bir gün ters bir şey gelmemişti başıma... Ama biliyordum ki, o Yorgo, vize için başvuran on binlerce Türk vatandaşına Yunanlıları Gestapo gibi tanıtmaya devam edecek... Dostlarım için üzüldüm... Yoksa keyfim bozulmadı... Atina'nın göbeğinde dostlarımın arasından yazıyorum bu yazıyı... Tıpkı eski günlerdeki gibi...
|