| |
Misyon ve sorumluluk
İnsanlar değişimi ancak kaçınılmaz olduğunda kabul ediyorlar. Kaçınılmazlığı ise ancak kriz patlak verince görebiliyorlar. Avrupa Birliği'nin dört "baba"sından biri olan Jean Monnet böyle diyor. (Diğer üç baba: Charles de Gaulle, Konrad Adenauer ve Robert Schuman...) Başbakan Erdoğan ile Verheugen'in Brüksel'de yaptıkları bir saatlik görüşmeyle giderilen zina gerilimi, Monnet'in bu cümlesinden daha güzel özetlenebilir mi? Aslında bu "mutlu son", günler öncesinden belliydi. Kamuoyu bir kulağını Kafkaslar'a verebilseydi, boşuna paniklediğini fark edecekti.
Kafkaslar'dan mesaj Anlatalım. AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi geçen hafta sonunda Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'ı dolaştı. Ve üç ülkede de ziyaret nedenini aynı cümlelerle ifade etti: "Yeni komşularımızla tanışmaya geldim..." Türkiye'nin mutlaka üye olacağı, böylece AB'nin sınırlarının Kafkaslar'a dayanacağı ancak bu kadar açık anlatılabilir. Neyse... Zina tartışmalarını fırsat bilip toplum olarak mazoşist duygularımızı tatmin ettik. Biz Verheugen'in, özellikle "Türkiye'de devlet kontrolünde sistematik işkence yok" açıklamasını önemsedik. Çünkü en çok bu konuda başımıza çorap örülmesinden korkuyorduk. Az da uğraşılmadı doğrusu... Verheugen'e Türkiye gezisi sırasında İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi Başkanı Mustafa Rollas, işkence iddialarını içeren bir dosya verdi, daha önemlisi, "Türkiye'de işkencenin sistemli olduğunu" öne sürdü. İddiaları ciddi bulan Verheugen de AB Türkiye Masası Direktörü Matthias Ruete'i konuyu araştırmakla görevlendirdi. Ruete gelip İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Yavuz Önen'le buluştu. İkisi de "Sistematik işkence" iddialarını tekrarladılar, dediklerine göre, bir tomar da belge ve kanıt verdiler.
İHD ve TİHV'e sitem İçişleri Bakanı Aksu da olaya el koydu, hemen beş mülkiye başmüfettişini görevlendirdi. Müfettişler İHD ve TİHV yöneticilerine başvurup kanıt istediler. Cevap, "Elimizde iddiaları kanıtlayacak delil yok" oldu. AB'den gelen soruşturmacıya delil verdiklerini söylüyorlar, Türk Hükümeti'nin görevlendirdiği soruşturmacılara "delil yok" diyorlar. Siz olsanız iyiniyet eksikliğinden kuşkulanmaz mısınız? Verheugen'in "Türkiye'de devlet kontrolünde sistematik işkence olmadığını saptadık, bunu raporda da ayrıntılı şekilde anlatacağız" açıklaması, dileriz onlara ders olur. Sadece onlara değil, önümüzdeki süreçte sayıları ve önemleri çok daha artacak tüm sivil toplum kuruluşlarına da. Evet, çağımıza damga vuran olguların ilki küreselleşmeyse, ikincisi sivil toplumun örgütlenmesi. Evet, sivil toplum kuruluşları toplumun vicdanı olacak, devlete ve iktidara eleştirel yaklaşacak. Evet, demokrasi onlarla toplumun kılcal damarlarına yayılacak. Ancak bu işlevlerini Erdoğan'ın "AB üstünden hükümeti sıkıştırmak" dediği önyargıların aracı yaparlarsa, misyonlarına ihanet etmiş olurlar.
|