Kürre-i Nühas
Yolunuz yahut aklınız düşerse, İstanbul'u "fetheden" 551 yıllık topların üstünde elinizi ve gözlerinizi bir gezdirin. Orada, şimdi 19 maden işçisini yitirmiş Küre'nin izlerini göreceksiniz. "Kürre-i Nühas" yazar. Yani, "Bakır Ocağı". Dağı, yeşili ile yüzlerce yılda onlarca kavme "bakır çağı" yaşatan, o Bizans surlarını delen topları döktüren "Bakır Ocağı", madende işçilerinin alev alev katledilmesiyle de tarihe bir çentik attı. Türkiye'nin uluslararası çapta şirketlerinden biri... Özelleştirme ile devraldığı madende... Tünelde kaynak yaptırırken... Raflardaki lastikler öylece duruyor ve böyle tutuşuyor, alevler yüzlerce metre boyu işçileri yutuyordu.
*** Bundan bir süre önce, Dipsiz Kuyu'da, alevlere atılan ormancılar vesilesiyle "İş kazası" denilen "kaza" türü için şöyle demiştim: Adı "iş kazası" da olsa, sadece işçinin başına gelebilen tek kaza türüdür. "İş"in sahibi, yöneticisi, yönlendiricisi, karar vericisi, masraf ve kar gözeticisi "işveren"in başına gelmez. Elbette üzülür... Elbette içi yanar... Elbette tazmin etmeye çalışır yahut zorlanır... Ama sonra hayat devam eder. Orada 6, şurada 5, burada 19 aile, eşler, çocuklar, ana babalar için kayıplarıyla çok çok eksilen bu hayat, başına hiç iş kazası gelmeyecek olanlar için devam eder. İşçi sigortalı olsa da, işveren, ne olur olmaz, işçinin ölümüne karşı bile sigortalıdır. Dağları, ormanları, havası ile göğü okşayan bu 11 bin nüfuslu ilçe, madeninden fabrikasına kadar bakırla yaşar... Ve yerin altında bakırla ölenlerin ardından ağlar. Biz, şurada, burada neyi tartışmalı, neyi konuşmalı, bu "iş kazası" denilen taksit taksit, işçi işçi, ihmal ihmal ölümlerde Hindistan olan, Avrupa'nın üç-beş katı ölüm ihtimaline sahip bulunan memleketimizde neyi paylaşmalıyız? Başlarına gelebilecek felaket ihtimalleri karşısında tetikte duran... Ama ne bir inşaat iskelesinde, ne bir maden göçüğünde, ne alevlere boğulan bir tünelde, ne yangın yeri bir ormanda başına "iş kazası" gelme ihtimali bulunanlar olarak, neyi ne kadar sorgulamalıyız? Tedbirsizlikler içinde müteşebbislik yapan, kiminin hırsı aklını aşan onca küçük, orta işletme "iş kazaları" ve riskleri ile kucak kucağa iş yaparken... Karşımıza bir de büyük, kocaman, itibarlı bir STFA çıktığında ne demeliyiz?
*** Orada, o sırada kaynak kararını veren... Yangının, gazın hep ihtimal olduğu bir yerde rafları lastiklerle dolduran... Üç, beş fazla gaz maskesini masraf sayan... Gerekli ekipleri ancak yangından üç, beş saat sonra ulaştırabilen... Bütün bu kararları ve anti-kararları verebilenler kimlerdir? "Güzelleştirme" olsun diye yapılan "özelleştirme", üretimin, cironun, karın özelleştirilmesi kadar, "cesetleştirme" midir? Büyük büyük itibarlı firmaların sahipleri, müdürleri vesaireleri, bu "iş kazası" katliamlarının vicdan azabını nasıl ve nerelerinde taşır, merak ederim! Herhalde, vicdanlarının bir yerine, küçük bir çiziktirme ile, "Kürre-i Nühas" kazınacak ve öylece kalacaktır... sanırım!
|