İtiraz, ruhun asıl gıdasıdır!
Bir adam bir şiir yazar... Bir mısra düşer hissemize. Bir kadın bir şarkı söyler... Bir dize takılır dilimize. Bir adam beynini döşer... Bir kitap eklenir mirasımıza. Bir kadın haykırır... Bir öfke işler içimize. Bir çocuk boynu bükük... Bir iz olur yüreğimize. Yüzyıllar, uzak yıllar, yakın yıllar... Çok yakınlar, epey uzaklar, aşinalıklar, yabancılıklar... Birike, birike... Kimi damıtıla damıtıla süzülmüş, kimi bir anda fırtına olup kopmuş insan akılları, insan vicdanları, insan hayalleri, insan diklenmeleri, insan dönüşümleri, insan maceraları taşyıp durur. Bazen bitmiş, eski, demode bir hikaye gibi okunur; kuru bir yaprak gibi saklanır; kuru yaprak ya, çiğnenir, ezilip geçilir. Bazen hissedilir, anlaşlır ki, adeta insanı insan yapan hücrelerin içine kazınmış, kah uyuklamakta, kah fırtına öncesi sessizliklerin kuluçkalarında yatmaktadır. Korkularda yuvarlanıp toz olduğu, anlaşlmazlıkların kuyusunda kaybolduğu, gündelik gaileler arasında akıldan, yürekten düşürüldüğü, derin acıların yaralarında kanadığı, küçük sevinçlerin yumağında terk edildiği olur. Gürleyen ses olabildiği kadar, asıl insanın içindeki sestir. İnsanı insan yapan sestir. "İtiraz", insana dair ne varsa, en insanca olanıdır. Kuşku, soru, merak, ötekini öğrenme, dayatmaya direnme, gücün şmarıklığına pes etmeme, en yalnızlıklarda dahi dik durabilmek, omuz omuzalık... "itiraz".
*** Kendileri de, bir zamanlar tek gerçek, tek doğru, tek açıklama, tek biçim, tek hayat, tek inanç, tek yol sanılanlara karş direne, dövüşe, "başka bir şeyin, başka bir yolun, başka bir gerçekliğin, başka bir doğrunun mümkün olduğunu" göstere göstere, azınlıktan çoğunluğa, muhaliflikten muktedirliğe, mazlumluktan, mağdurluktan mağrurluğa terfi etmiş tüm "sistemler", hemen aynı yılana, aynı yalana sarılır: "Başka türlü olmaz!" İtiraz, baş köşeye oturtulmuş olduğu mütevazı sofraların yeni oturma düzeninden kovulur o zaman: "İtiraz istemez!" Yeni köşeler, yeni bucaklar, yeni kucaklar arar; yeni meraklarla, yeni heyecanlarla, yeni acılarla, yeni umutlarla büyümek, insanın insana ettiklerinin vahşi ormanında kaybolmadan insanın insanlık bayrağı olarak dik dolanabilmek ister. İnançtan inanca, inanılmışlara kuşkulardan isyanlara, "işte böyle" denilene dellenen sorulara, düşüncelere, eylemlere koşup durur. Bir kez muktedir olanın en büyük derdi, "itiraz"ın dişlerini sökmek, düşlerini kurutmaktır. İtiraz, insanın dişidir, düşüdür oysa. Söküldü mü, insan hepten kurur. O yüzden; onca teknoloji, şunca bilgi, bunca zenginlik ve imkan arasında, "itiraz" hala insanlığın en insan umududur.
*** Bir adam-bir şiir, bir kadın-bir şarkı, bir adam-bir kitap, bir kadın-bir öfke, bir çocuk-bir yürek... bir film, bir direniş, bir dua, bir meydan, bir ses, bir fısıltı, bir feryat, bir şefkat olarak bu itiraz, bu umut hala kıtadan kıtaya, öyküden öyküye, hayattan ölüme dolaşmasaydı eğer... Sözde hiç paylaşmadıklarınız dahi sulayıp durmasaydı yüreğinizi; bir an zayıf, çaresiz düştüğünüzde, "başka bir şeyin de pekala mümkün olduğunu" hiç duymaz kalsaydınız... Misal, medyanızdaki tek "itiraz" mevzuu, VİP'ten, ipten, saptan meseleler olsaydı! Neyse ki öyle değildir, neyse ki "itiraz" insan ruhunun asıl gıdasıdır. Biraz aradan sonra, bu minvalde yeniden merhaba.
|