|
|
|
|
|
Quentin Tarantino Ben her şeyden önce bir sinema delisiyim
|
|
Çocukluğu film izlemekle geçen yönetmenin ilk işi porno filmler gösteren bir sinemada, yer göstericilik olmuş. Sonra da video dükkanında çalışmış
Günümüzün, özellikle gençlerin en sevdiği yönetmeninin bu yıl Cannes'da olduğunu bilmenin heyecanıyla, festivale iki gün önce gittim. Çünkü Tarantino jüri başkanıydı ve ilk gün yapılan bu toplantıları yıllardır hep kaçırırdım. Gittiğime değdi. Gerçi özel bir röportaj yapamadım (taleplerin çokluğu karşısında özel söyleşi vermiyordu) ama iki toplantı boyunca aldığım notlarla, sanırım iyi bir Tarantino portresi sunacağım sizlere... İlk toplantıda Tarantino, özellikle jüride olmanın önemine değiniyor: "Burada 19 farklı film göreceğiz. Ön kriterler yok. İyi şeyi görünce, sanırım hepimiz bunu bileceğiz." Cannes ona ne ifade ediyor? "Ben bir sinefil olarak yıllarca Cannes efsanesini duydum. İlk filmim 'Rezervuar Köpekleri' festivale seçilince havalara uçtum. Sonra, acaba birgün Altın Palmiye alır mıyım, dedim. 'Pulp Fiction'la bu da gerçekleşti. Sonra birgün jüride olur muyum, beni başkan yaparlar mı, sorusu geldi. Ve o da oldu. Ben artık tüm düşleri gerçekleşmiş mutlu bir adamım."
CANNES'A DAVET EDİLİNCE Çocukluğu film izlemekle geçmiş sanatçının..."Sinemayı okulda değil, film izleyerek öğrendim." 17 yaşında bir porno filmler sinemasında yer göstericiliği yaparken, aynı zamanda oyunculuk kurslarına gitmiş. 22 yaşındaysa Manhattan Beach denen yerdeki dev bir video dükkanında iş bulmuş ve habire film izlemiş. "Ayrım yapmadan her türde film izledim. O aralar Brian de Palma, gözdem olmuştu. Ama aynı ölçüde Howard Hawks, Samuel Fuller, Douglas Sirk, Martin Scorsese, Sergio Leone, Jean-Luc Godard, Jean-Pierre Melville'i de seviyordum. Ve de Japon sinemasını. "True Romance"in senaryosunu tam 30 bin dolara satınca, cesaretlenmiş. Ve "Rezervuar Köpekleri" projesine dalmış. Aslında sadece video satışları için düşünülen film Cannes için seçilince, birden her şey değişmiş. Tarantino ise o ilk Avrupa yolculuğunu hiç unutmamış. Amsterdam'dan Cannes'a trenle gelişini anlatıyor: "Daha önce Los Angeles'in dışına bile çıkmamıştım." Yıllar önce Belçika'da bir festivale gitmiş. Bir seansa girmek isterken bodyguard'lar mani olmuşlar. İtiş-kakış olmuş, kendini yerde bulmuş: "Ben Los Angeles'ten geliyorum. Bu kent için ne derseniz deyin ama orası bir özgürlükler kentidir. Kısıtlamaları hiç sevmem, hemen karşı çıkarım." Tarantino sinemanın çarkını döndürmek için her türden filme ihtiyaç olduğunu, hiç bir türün küçük görülmemesi gerektiğini düşünüyor. Star sistemine da karşı değil: "Dünyada sanayi olarak üç büyük sinema var: Hollywood, Hong Kong ve Bombay. Hepsi de starlara, özellikle kendi ülkelerinin starlarına dayanıyor." Sinema tarihinde en sevdiği dönem 60'larmış: "Her ülke kendi filmlerini yapıyordu. Ve bunların dünyanın her yerinde izleneceğini hayal ediyordu. Ama bu hayal bir gerçeğe dönüşmüştü. Çekler, Polonyalılar, Fransızlar... İngiliz sineması da inanılmaz derecede üretkendi. Ama o dönem uzun sürmedi."
KİMİNLE KIRIŞTIRDI? Tarantino centilmen bir adam. Jürideki kadın oyunculara, Kathleen Turner, Emmanuelle Beart ve Thilda Swinton'a iltifatlar yağdırıyor. Turner'in "Body Heat" filmini, esinlendiği ünlü kara-film başyapıtı "Çifte Tazminat"tan bile daha çok beğendiğini söylüyor. Bu arada bağımsız filmlerin oyuncusu Thilda Swinton'la aşk yaşadığı dedikodularının çıktığını da eklemeliyim!... ABD ve siyaset konulu soruları ustaca geri çeviriyor: "Filmlere politik gözle bakmayacağız. Eğer bir filmi seversek, ancak o zaman politika başlar." Nitekim "Fahrenheit 9/11"e Altın Palmiye vermelerinden sonra kopan kıyamet, onun bu sözlerini doğruluyor. O ise film için şöyle diyor: "Politik olduğu için değil, sadece iyi bir film olduğu için onu ödüllendirdik." Tarantino, "Kill Bill-2"nin basın toplantısındaysa, Çin ve Japon sinemasına olan hayranlığını belirtiyor. Ya filmlerindeki şiddet? "Tahmin edebileceğinizden çok daha fazla şiddet gördüm ben. Gerek filmlerde, gerek gerçek hayatta. Benim filmlerim, gerçek anlamda şiddet ve kan içermiyor." Kill Bill ona göre "sevdiği sinemanın bir özeti." Ama bu film onu çok yormuş: "Sanki son dört yılımda Everest'in tepesine tırmanmayı denemiş gibiyim. Kolay olmadı." Tarantino, kendisini en çok "sinema delisi" deyimiyle tanımlıyor: "Kendim için en çok bu sözcüğü kullanmayı seviyorum." Gelecek için ne düşünüyor? "Kesin planlarım yok. Kill Bill'in üzerine biraz dinlenmek istiyorum. Ama kafamda sayısız proje uçuşuyor. Hangisi öncelik alacak, bilmiyorum. Ama bilir bilmez size haber veririm, merak etmeyin!"...
|
|
|
|
|
|
|
|
|