Şaolinler geri döndü
Yalnızca iman gücüyle başlarının üstünde duran, tuğlaları kıran Şaolin rahiplerinin temsili izleyenler şaşırtıyor
Hollywood Hollywood olalı bu kadar Kung Fu'yu bir arada görmemişti... Şaolinler'le ilgili 3 ayrı filmin gişe rekorları kırmasının ardından, Tarantino David Carradine'i cilalayıp yeniden ortaya çıkarttı, Uzakdoğu sporlarını doğuran Şaolinler'in Çin'deki mabeti de dünyanın en çok ilgi çeken mekanı oluverdi. Bildikleri en Uzakdoğu, Bağdat Caddesi olan İstanbullular bile chi'leriyle çakra'larına sardırıverdiler. Tabii insan sinemada gördüklerinin ne kadarının özel efekt, ne kadarının da Şaolinler'in hakikaten gerçekleştirdikleri mucizeler olduğunu pek anlayamıyor. Ama eğer benim gibi, Şaolin rahiplerinin temsiline yolunuz düşerse, işte o zaman şu aşağıdaki soruların hepsine "Kesinlikle evet" diye cevap veriyorsunuz: Şaolin rahipleri gerçekten de kafalarının üstünde durabiliyorlar mı? Yalnızca "iman gücüyle" karınlarına saplanan kılıçları eğip bükebiliyor, çelik bir sopayı alınlarıyla kırıp, camı delip, tuğlaları paramparça edebiliyorlar mı? Seksen yaşında bir rahip yerden metrelerce yüksekliğe spagat yaparak zıplayabiliyor mu? Kesinlikle evet! Günlerce süren meditasyonlarının sonucunda, Şaolinler'in bedenleriyle ruhlarının mükemmel bir uyuma kavuştuğu doğru. Büyük ihtimalle, XVII. yüzyılın en önemli Çin el kitabının yazdığı gibi, "bu gökkubbenin altındaki tüm savaş sanatlarının Şaolinler'in öğretisinden doğduğu" da doğru.
DÖĞÜŞ SPORLARI 495 yılında, Hintli rahip Batuo, İmparator'un desteğiyle kutsal Song tepesinde bir mabet kurar. Bu mabete, "küçük orman" anlamına gelen Şaolin adı verilir ve ileride Japonya'daki "zen öğretisine" dönüşecek olan meditasyon tekniği burada ortaya çıkar. Bu öğretiyi sürdüren rahipler, saatlerce hareketsiz bir şekilde meditasyon yapan bir kişinin, bedenini de yüksek bir konsantrasyonla çalıştırması gerektiğine inanır ve ileride Uzakdoğu'nun tüm savaş sanatlarına ilham kaynağı olacak yöntemleri geliştirirler. Ben de herkes gibi, tamamen barışa yönelik bir öğretinin, neden yoga gibi pasif bir jimnastikle yetinmeyip agresif sporlar ürettiğini merak eder dururdum. Meğer bunun tarihteki ilk nedeni Şaolin Tapınağı'nın konumuymuş. Dağın tepesinde olduklarından dolayı, çok sık saldırıya uğrayan rahipler, bu tekniği önce, tamamen kendilerini savunma isteğiyle yaratmışlar aslında. Ama bu öğretinin sonradan gelişen türevleri için aynı şeyi söylemek zor. Dönem dönem yasaklanan, terk edilen, kimi kez de imparatorların bizzat desteklediği mabeti yılda 2 milyon turist geziyor. Kimileri mimarinin ve freskoların ihtişamıyla yetinirken, kimileri de orada yaşamaya devam eden 80 rahibin yönetimindeki staj ve workshop'lara katılıyorlar. 1500 yıllık bu gelenek, yoga ve meditasyonun sağladığı beceriyle, bitkilerden elde edilebilen şifa ve güçle, içimizdeki enerjinin yükseltilebileceğinin canlı kanıtı. Rahipler, günler boyunca içinden çıkmadıkları "halet-i ruhiyye" sayesinde inanılmaz bir denge buluyor, bunu da Budist ve Taoist tekniklerle karıştırıp dünyayı geziyor, bedenlerinin ulaştığı inanılmaz beceriyi sergiliyorlar. Elbette, bunun da aynı Semazen'ler gibi, dünya turnesine çıkmış bir temsil haline getirilmesine karşı çıkan polemikler de mevcut ama ben, birçok meditatif gösteriyi birçok farklı ortamda seyretmiş biri olarak, öğretilerin temeline saygısızlık edilmediği sürece, bu muhteşem bilginin paylaşılmasını seviyorum. Her ne kadar "Metropoliten bir tiyatro salonu", kutsal mekanlardaki ışığın, sessizliğin, havanın sağladığı saflığa ulaşamasa da...
Sedef Ecer
|