Futbol ve çeteler.
Hiçbir takımın başarısına çete reislerinin gölgesi düşürülemez. Bunun için Türkiye'de geniş çaplı bir temizlik harekatına girişilmesi kaçınılmaz. Yoksa, futbola ilişkin söylentilerin, tribün terörünün önü alınamaz. Burada kulüp yöneticilerine de büyük iş düşüyor elbette.
Burada kulüp yöneticilerine de büyük iş düşüyor elbette. Bir çete reisinin Beşiktaş yönetiminin bir bölümüyle içli dışlı ilişkisi Devlet Güvenlik Mahkemesi kayıtlarına kadar yansıdı. Türkiye'nin saygın bir kulübünün adının, her türlü suça karışmış bir çete reisiyle böylesi yakın ilişki içinde olması, Türkiye'de futbolun ne kadar kirlenmiş olduğunun göstergesi. Futbol hep altını çiziyoruz, artık dev bir endüstri. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ın ciroları, transfer harcamaları, kitleleri harekete geçirme gücü Türkiye'nin birçok büyük şirketinin hayal edemeyeceği büyüklükte. Ancak burada altının çizilmesi gereken bir konu var, Türkiye'nin her kurumu pirüpak değil. Adaletten eğitime kadar birçok alanda çarpıklık ve kirlenme var. Yanlışlıklar zincirinin askerliğe kadar yansıdığı görülüyor. Cem Uzan'ın sahte belgeyle askerlik yaptığının ortaya çıkması için şirketlerine elkonulması ve gözden düşmesi gerekiyormuş baksanıza. Bu nedenle hiçbir takımın taraftarı Beşiktaş'ı gönül rahatlığıyla eleştirmesin, çünkü birçok kulübün çetelerle ilişkisi farklı değil. Aradaki tek fark, bugün için Sinan Engin ile çete reisi arasındaki bu ilişkinin belgelenmiş olması. Burada vurgulanması gereken ilk tesbit, bir ülkede sadece bir sektörün kirliliğe bulaşmış olmasının mümkün olmadığı. Çünkü bir ülke bütün unsurlarıyla kalkınır veya bütün unsurlarıyla batağa sürüklenir. Futbol, taraftarı, izleyicisi, okuyucusuyla yüksek bir kitleye hitap ettiği için öne çıkıyor. Yoksa, Türkiye'de Futbol Federasyonu Başkanı'nın seçiminden hakem atamalarına, futbolcu transferinden futbol kulüplerinin kongrelerine kadar her alanda çetelerin rolü var. Bu, geçmişte de vardı, bugün de var. Ancak siyasi iktidar bu geçmişten gelen bir hastalık deyip işin içinden çıkamaz. Bugün Meclis'e getirdiği yeni tasarıda futbolu dış unsurlardan arındıracak önlemleri almak zorunda. İş bununla da kalmıyor, kitlelerin böyle- sine yakından ilgilendiği bu spor dalıyla ilgili geniş çaplı bir Meclis araştırması açılması bile beklenmeli. Çünkü futbol, belki de Türkiye'nin Avrupa Birliği ile en yakın ilişki içinde olduğu alan. Bu alanın kirlenmesi veya bu kirliliği önleyici önlem alınmadığının görülmesi Türk futbolunun Avrupa'da da önünü kesecek bir öneme sahip. Her dönem olimpiyatlara talip olup boynu bükük dönen Türkiye, en gözde spor dalındaki çarpıklıkların üstüne gitme cesareti göstermezse uluslararası camiada saygınlık kazanamaz. Türkiye'de gençliğe örnek olması gereken kulüp yöneticilerinin çete reisleriyle içli dışlı olmasına izin verilemez. Hiçbir takımın başarısına çete reislerinin gölgesi düşürülemez. Bunun için Türkiye'de geniş çaplı bir temizlik harekâtına girişilmesi kaçınılmaz. Yoksa, futbola ilişkin söylentilerin, tribün terörünün önü alınamaz. Burada kulüp yöneticilerine de büyük iş düşüyor elbette. Bir an önce akıllarını başlarına almaz ve kulüplerini saygın bir şirket gibi yönetmezlerse, hem kendilerini, hem kulüplerini, hem de sporcularını büyük itham altında bırakmış olacaklar. Türkiye'nin yakın tarihi çok açık örneği. Çete reisleriyle ilişkiye giren, onlarla iş bitiren kimsenin bu ilişkisi gizli kalmadı. Çetelerle banka almaya kalkanlar hapse düştü. Çetelerle ilişki kuran siyasetçileri toplum eledi. Bugün aynı gelişmeye futbolda tanık oluyoruz. Futbolu bu işlere bulaştıranlar da birer birer afişe oluyor ve bu ilişkilerinin bedelini ödüyor. Burada Beşiktaş yönetiminin özel bir sorumluluğu var elbette. Acaba, Sinan Engin'i göreve getirirken böyle bir ilişkiyi bilmiyorlar mıydı? Yoksa bildikleri için mi özellikle onu seçtiler, bu soruyu yanıtlamak zorundalar. Bunu, Beşiktaş Kulübü üç-beş yöneticisinden çok büyük olduğu için yapmalılar.
|