İki eski dost, iki ışık avcısı
Biri İstanbul'a aşık Parisli Marc Riboud, diğeri Paris'e yıllarını vermiş bir İstanbullu Güneş Karabuda... Hayatlarını fotoğrafa adayan iki eski arkadaş, şimdi iki önemli sergiyle anılıyor
Fotojurnalizmin iki büyük ismi, iki eski arkadaş, iki ışık avcısı... Biri İstanbul'a aşık bir Parisli, diğeri Paris'e yıllarını vermiş bir İstanbullu, Marc Riboud ve Güneş Karabuda iki önemli sergiyle anılıyorlar bugünlerde. Henüz 14 yaşındayken babasının eski püskü Kodak'ını eline aldığı gün, hayata objektiften bakmanın dümdüz bakmaktan çok daha keyifli olduğunu keşfeden Marc Riboud, Paris Fotoğraf Evi'nde dev bir sergiyle "Parizyenlerle" buluşuyor, elli yıldan bu yana dünyanın arşınlanmadık yerini bırakmayan Güneş Karabuda'nın fotoğrafları da Yapı Kredi Salonları'nda İstanbullu'lara sunuluyor.
Kendisini, konuşmaya bile cesaret edemeyecek kadar çekingen olarak nitelendiren Riboud, 1953'te mühendisliği bırakıp fotojurnalizm denilen mesleği yaratan efsanevi Magnum ajansa girdikten sonra Uzakdoğu'nun ışığına tutulur. Vietnam, Çin, Hindistan, Japonya'dan yolladığı fotoğrafları dünyayı dolaşırken, Riboud yakın tarihin en önemli tanıklarından biri olur.
DOĞU VİRÜSÜ Riboud daha sonra "Amerika kıtasını keşfeder". Alaska'dan Akapulko'ya kilometreler katedip, bir o kadar da film harcadıktan sonra, Rusya'yı arşınlamaya başlar, ama "Doğu virüsü" kanına girmiştir bir kere. Bundan sonra tüm dikkatini Uzak ve Orta Doğu'da toplayan Riboud, o dönemde, hayatında çok önemli olacak bir kenti, İstanbul'u keşfeder. Riboud'yu tanıyanlar, onun, İstanbul seyahatlerinden önce havaalanına doğru yola çıkarken üzerine gelen o heyecanlı hali unutamazlar. İstanbul bambaşkadır onun için. Boğaz'ın ışığı, gözü gibi baktığı makinelerini mıknatıs gibi çeker. O İstanbul'da fotoğrafı aramaz, imajlar ona kendiliğinden gelirler.
Riboud, geçen yıl çıkarttığı İstanbul kitabıyla bu kente bir kez daha ilan-ı aşk etmiştir. Riboud'nun utangaç gözü, yirminci yüzyılın en meşhur fotoğraflarını çekerken, aynı yıllarda bir başka göz de tarihe başka açılardan tanıklık etmekteydi: Güneş Karabuda. Vietnam'dan Şili'ye, Endonezya'dan Afrika'ya dek bütün sıcak noktaları, boynundaki "minik kutusuyla" gezen, gördüklerini, grafik kompozisyonları ve teknik yetkinliğinin yanısıra, insani bir bakışla anlatmayı seçen bir fotoğrafçı Karabuda. Bir de o harika portreleri var, dostlarının yüzleri... Jacques Prevert, Pablo Neruda, Salvador Allende, İlhan Koman, Yaşar Kemal, Cengiz Aytmatov, Cesar, Dino...
Sedef Ecer
|