56 yıl sonra
Londra'da bundan 56 yıl önce Wembley Stadı'nda bir Türk genci, 3 adım atlamada bronz madalya kazanıyordu. Ruhi Sarıalp, yaşamını yitirdiğinde hala bir Türk atletinin Olimpiyat madalyası yoktu. 1968 Mexico City Olimpiyatları'nda İsmail Akçay'ın maratonda aldığı 4'üncülük, kahredici dönemin içinde bir hoş sada idi. Atina'da düzenlenecek Olimpiyat Oyunları'nda atletizmde 56 yıllık özlemi giderebileceğimize inanıyoruz. Bunu sadece 9 Olimpiyat vizesinin alınmasına ve bu sayının 15'e kadar çıkabileceğini tahmin etmemize bakarak söylemiyoruz. Bu kez genç ve başarılı bir neslin ayak seslerini duyduğumuz için umutluyuz. Bir de sponsorlar biraz daha ilgi gösterseler bu spora. Süreyya Ayhan, Elvan Abeylegesse, Eşref Apak, Candeğer Kılınçer ve diğerleri. Hepsi alacakları sonuç ne olursa olsun Türkiye'yi en iyi şekilde temsil edeceklerine inandığımız isimler. Kalbimizden Atina'dan atletizmde en az 2 madalya alacağımız geçiyor. Ama sürprizlere kimse hayır demez. Eşref, Avrupa ikinciliğini nasıl kazandıysa iyi bir çalışmayla formunun zirvesinde gideceği Atina'da madalya getirebilir ülkemize. İlk hedefimiz final olacak Başkan Mehmet Yurdadön öncelikle, "Ne kadar çok final o kadar başarı" düsturunu benimsemiş. İlk etabı başarıyla geçecek sporcularımız daha büyük hedeflere yönelecekler. Eşref'ten Candeğer'e, Ebru'dan Filiz'e ve maratoncularımıza hepsi bu düşüncenin bilincinde olarak Atina'ya gidecekler. 2000 yılında Sydney'de sadece Süreyya Ayhan'ın yarı final koşması bile bizi heyecanlandırmıştı. Aradan geçen 4 yılda bizim olaya bakışımız öyle değişti ki! Hiç madalyamız olmayan Dünya Şampiyonası'nda Süreyya'nın gümüş madalyasını beğenmedik (beğenmememiz çok da yanlış değildi galiba). Ama takdir etmesini de bildik. Artık futbol yazmaktan kısırlaşmış Türk spor medyası için yepyeni bir durum sözkonusu. Atletizm yazmayı öğrenmek. Süreyya'nın ve Atina'da bizi temsil edecek genç atletlerin bizlere en büyük hediyesi de bu olacak. Atletizm yarışlarına futbol maçı gibi bakmamayı öğretecekler. Bu gençlere teşekkür etmeliyiz.
|