|
|
 |
|
 |
Sen neyle yazıyorsun...
Yolda rastladım... Süslenmiş püslenmiş dolaşmaya çıkmış... "Ne o, bakıyorum yüzünde güller açıyor..." dedim... "Keyfim çok yerinde... Benim ki hasta... Yataklara düştü... Ben de bu nimetin tadını çıkarıyorum..." dedi... "Anlayamadım..." deyince de döktürmeye başladı... "Hep aldattı beni... Hep sürttü dışarlarda... Ben evde bekledim... Dönecek diye bekledim... Şimdi gelir, iş yerinde takılmıştır diye bekledim... Bir gün inşallah hastalanıp yataklara düşersin... Benim elime bakarsın, bana muhtaç olursun..." dedim... Bekledim hep... Dualarım kabul oldu... Çıkamıyor yataktan. Artık yalnız benim... O evde, şimdi ben huzur içinde sokağa çıkabiliyorum" dedi... Tuhaf birisiydi oldum olası... "Yahu yazık değil mi, sen hep tek başına kalmaktan yakınırdın... Şimdi onu yalnız bırakıyorsun, sürtüyorsun..." dedim. "Yoook, artık anladım öyle her dakika dip dibe olmak bana göre değilmiş. Ruhum daralıyor... Eve giresim gelmiyor... Hem artık nerde olduğunu biliyorum ya... Orda ya... Tamam... İçim rahat..." "Kafasının içinde ne yolculuklar yapıyordur... Ne düşler kuruyordur bilinmez... Kimbilir zihninde kimlerle nerelerde sürtüyordur..." dedim... Yüzünde açmış olan güller birden soluverdi... "Ay bu hiç aklıma gelmemişti... Hemen eve gidiyorum... Bu erkek milletini yalnız bırakmaya gelmiyor" dedi... "Allahaısmarladık..." bile demeden fırladı gitti...
*** Ayrılmak istedin... Tutturdun... Ayrıldık. Yeni birisi varmış hayatında. Gittim adamın dükkanını buldum; kitapçıymış. Her gün uğruyorum dükkanına. Ahbap olduk. Benim kim olduğumu bilmiyor. Ben onun kim olduğunu biliyorum. Habire seni anlatıyor bana. Hiç sen değil anlattığı o insan... Demek herkes kendine göre bir şekle döküyor sevdiğini... Benim sevip aşık olduğum kadın değil onun anlattığı. Başka birinden söz ediyor sanki seni anlatırken... Sevgilin başka bir kadınla beraber olduğuna göre Acaba yeniden birlikte olabilir miyiz?
*** Oturmuşlar karşılıklı aşk üstüne konuşmak için. Bir türlü içinden çıkamadıkları aşklarını yoluna koymak için. Saatlerce konuşmuşlar. Birbirlerini suçlamışlar. Bağırıp çağırmışlar... Felsefe yapmışlar aşk üstüne... Derin derin konuşmuşlar... Aşkı, sevgiyi tartışırken büyük kavga çıkmış aralarında... Sonra yatmışlar, sarılmışlar birbirlerine... Sıkı sıkı... Herşey yoluna girmiş. "Umarım bir daha birbirinizi üzemezsiniz..." dedim... "Gelecek sevişmeye kadar herşey yolunda gider..." dedi...
*** Hepimiz yazıp çizmeye meraklıyız. Eski arkadaşlar, oturduk konuşuyoruz aramızda... "Sen neyle yazıyorsun?" dedim. "Klavyeyle, neyle yazıcam ki?" dedi. Öbürüne sordum, "Sen ne yapıyorsun?" dedim... "Ben kurşun kalemle, boğaza karşı oturup yazarım..." dedi... "Sen?" "Ben çekiçle çiviyle yazıyorum taş üstüne çivi yazısı, bayılırım" "Sen" "Ben dolmakalemle yeşil mürekkeple, soğuk odada, sabaha karşı yazarım" dedi. Baktım doğal olarak herkes ayrı havadan çalıyor... Yanımda oturan arkadaşa sordum... "Sen neyle yazıyorsun, nereye yazıyorsun?" dedim. "Ben tükenmezle yazıyorum... İkinci hamur kağıda yazıyorum. İyi oluyor, tükenmiyor... Ben masa başında çalışamam, tuvalette yazıyorum..." dedi. Sordum sırayla hepsine... Konu açılmış bari iyice aydınlanayım dedim... Anlattılar sırayla... "Ben tarih yazıları yazdığım için divit kullanıyorum... Kaz tüyüyle yazıyorum... Kağıt olarak papirüs kullanıyorum..." dedi birisi... "Ben yazmıyorum biliyorsun karikatür çiziyorum... Delikanlı gibi çini mürekkeple, rapidoyla çiziyorum..." dedi öteki... "Benim neyle değil, nasıl yazdığım önemli... Neleri nasıl yazdığım..." dedi en sakinimiz. Bana sordular, ben de kendi usulümü anlatmak zorunda kaldım. "Kurşun kalemle nota kağıdına yazıyorum. Önce müziğini besteliyorum yazının. Temasını buluyorum şarkının... Uyumunu, tınısını, rengini, ritmini... İç sesini buluyorum... Yazı mazı yazmıyorum... Önce besteliyorum, yerli yerine oturtuyorum ezgiyi. Müzik çıkınca ortaya Şarkı sözlerini döşüyorum... nota kağıdına... yazı çıkıyor ortaya" dedim. Hepsi üstüme geldi. "Sen manyaksın..." dediler. Belki de haklılar.
ALİ POYRAZOĞLU
|
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|