|
|
|
|
Yönetim bilimi
Yönetim önemli bir bilim dalı. Bilimsellikten uzak, içgüdülerle ve günlük kararlarla yapılan yöneticilik şeklinin kurumlara verdiği onarılamaz zararları hem iş hem de spor dünyasında görüyoruz. Aynı potansiyele sahip iki şirketten biri, iyi yönetildiği için dünya şirketi olurken, diğeri kötü yönetim yüzünden darboğaza girebiliyor. Kötü yönetilen kulüplerin başarıdan uzaklaştığı, seyirci kaybına uğradığı ve ekonomik olarak da zayıfladığı gerçeklerini de görüyoruz. Kötü gidişin asıl sorumluları olan yöneticiler ise suçu antrenör veya futbolculara yükleyip onları değiştirerek kötü gidişi durduracaklarını sanıyorlar. Bu hem işlerine hem de kolaylarına geliyor. Asıl değişmesi gerekenin kendi yönetim felsefelerinin ve yöntemlerinin olduğunu ise hiç anlamak istemiyorlar. Yöneticilerin aynayı önce kendilerine tutmaları lazım. İş bittikten sonra üzülen değil, testi kırılmadan önlemini alan kişi yöneticidir. İşi oluruna ve de yalnızca antrenörüne bırakan ise ancak 'idareci'dir. Bardağın hepsi boş değil. Kulüplerimizin bugünkü yönetim felsefelerinin dünden daha iyi olduğu bir gerçek. Eskiden yönetimlerde emniyet müdürü, bürokrat ve tek özelliği zenginlik olan şahsiyetler yer alırken şimdi uluslararası işadamlarının, hesap uzmanlarının, başarılı şirket yöneticilerinin yer alması ve ön plana çıkması bu değişikliğin göstergesi. S.Saran'ın ve H.Kutlualp'in F.Bahçe'de öne çıkmasının arkasında da bu gelişim yatıyor. H.Güreli'nin BJK'de, R.Arkan'ın G.Saray'da mali konulardaki uzmanlıklarıyla birlikte öne çıkışları da güzel birer örnek.
Yöneticilerin gafleti Ancak bu gelişmelere karşın ulaşmayı arzu ettiğimiz seviyedeki Avrupa kulüplerinden uzakta olduğumuz da bir gerçek. Bunun nedeni de idari yapılanma ve profesyonel kadronun değerine tam inanmayışımız. Örneğin F.Bahçe'de kulübün tüm idari kadrosunun yıllık maaşı, Van Hooijdonk'a verilen ücretin % 25'inden düşük. Hakkını vermek gerekirse Beşiktaş'ın geniş ve yetkili profesyonel kadrosuyla idari yapılanmada diğerlerinden birkaç adım önde olduğunu kabul etmeliyiz. Sporcular günlük başarıları sağlayabilirler ancak kulübün gelecekteki perspektifini, vizyonunu belirleyecek olan yöneticiler, bu vizyona ulaşmada başarıyı ve devamlılığı sağlayacak olan ise profesyonel kadrodur. Sportif organizasyona gelince orada da ciddi bir çarpıklık göze çarpıyor. Günümüzde de en canlı örneğini yaşadığımız şekilde, yöneticiler "Tüm yetkiyi antrenörümüze verdik, kararlar ona ait" diyebilme gafletini sergiliyorlar. Bu şekilde sorumluluğu üzerinden atmaya çalışmak, antrenörün her işine karışmak kadar sığ, çağdışı bir görüştür ve yetersizlik ifadesidir. Getirdiği sonuçlar da zaten meydanda.
KEMAL DİNÇER
|
|
|
|
|
|
|
|
|